Yaşamak için yemek, varlığını devam ettirmek için üremek gerek.

Birinci kural bu !

Her şey böyle başlamış !

İnsan sormuş sorgulamış, denemiş yanılmış, araştırmış bulmuş ve de gelişmiş, gelişirmiş.

Bir sabah kahvaltısı için onlarca kilometre koşmuş, ot toplamış, hayvan avlamış, karnını doyurmuş. Ama yatacak yer yok. Sıcak var soğuk var, kendisini avlamak için bekleyen başka canlılar var.

Korunaklı barınak gerek !

Ya bir mağara bulmuş sığınmış, ya da taştan topraktan,  çalıdan çırpıdan bir yuva yapmış.

Yuva güzel korunaklı ama bu yuvada yanız yaşanmaz ki, yar gerek yaren gerek, akşamları laflayacak, insan gerek.

Yuva kalabalık, güzel, neşeli, cıvıl cıvıl. Ama sofra da yiyecek evde yatacak yer sıkıntı.

Düşünmüş taşınmış, araştırmış geliştirmiş. Daha büyük yuva, daha bol sofra için çiftçilik sistemini keşfetmiş.

Sorup soruşturan, araştırıp geliştiren adamı yuvası,  kardan yağmurdan, sıcaktan soğuktan, her türlü vahşi hayvandan korumuş ama kem gözlerden koruyamamış !

Okla mızrakla karşına dikilen düşmandan korunmak kolay da cin fikirden, kötü niyetten korunmak kolay olmamış.

İnsan, yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıldan beri sürekli bir değişim gelişim içerisinde.

Sürekli arayış içerisinde.

Ancak hedef ilk günkü gibi hep aynı.

İki dudak arası, iki bacak arası, etrafı korunaklı taban ile çatı arası, bir de işin havası…

Soran sorgulayan, araştırıp geliştiren işini kolaylamış, büyümüş büyütmüş !

Susup pusan, korkup oturan ise ona buna kul köle olmuş !

Araştırıp geliştiren, yaşamayı kolaylamış upuzun musmutlu bir hayat sürüp ölmüş.

Susup pusan, açlık sefalet, hastalık derken sürüne sürüne ölmüş.

Hayat işte. Tercih meselesi. Ya sorup soruşturan, yaşayarak ölensin ya da susup pusan sürünerek ölensin  !