Ailecek geçtik televizyon karşısına. Dünya’da spor denildiğinde en önde gelen Olimpiyatlar Müsabakaları’nın Açılışı Töreni’ni izlemek için. Yapmak istediğimiz, arzı paylaştığımız insan evlatlarının çoğu ile aynı anda aynı şeyi yapmaktı. Sanki küresel bir ibadet gibi. Yerküre’nin ulusal bayraklarını görmek, Türk Bayrağı’nı görmek. İyilik emeliyle birleşebildiğimizi bize hatırlatan, binlerce yıllık bir geleneğin parçası olmak.
Ciddi ciddi. Fransa Paris’teki (Dünya üzerinde benim bildiğim 20’den fazla Paris diye yer var.) açılış töreni has rezaletti.
Önce Leydi Gaga çıktı. Berbattı.
Ardından tekneler geçti. Tekne işte. Şaşılacak bir olay değil. Koyarsın suya gider. Burada şilepler geçiyor yanı başımızdan gece gündüz.
Sonra pembe kıyafetli birkaç BİN insanın ekranlara yansımasından sonra iş zıvanadan çıktı. Sakallı ve sarışın kadınlar, üzeri çıplak ve göğüs uçlarında kalp yapıştırmaları olan striptizciler, altına geçirdiği tangası ile kaba etini sallandıranlar!..
Fransa anlaşılıyor ki Olimpiyat’ı bir festival ya da karnaval sanıyor. Bu Oktober Fest ya da Rio Karnavalı değildir! Pis Fransa!
Çanların çalınmasıyla açılan bir Açılış Töreni’ni nasıl bu hale getirirsin! Son Akşam Yemeği resminde yaptığın hakareti senin dışında kim hak etti? Amacın ilgi ise kendi bayrağını yaksaydın ekranlarda! Hz Peygamberler ve Havariler’e yapılan bu iğrençliğe tepkiyi geciktirmeden göstermek sadece Katolikler’in değil, Yaradan inancı taşıyan herkesin görevidir. Protestan, Ortodoks, Anglikan, İbranî, Müslüman.
Peki Fransa’nın bu yapacağından Olimpiyat Komitesi habersiz miydi? Peki ya biz bu olacakları nasıl bilmiyorduk peki?! Malum olanı da mı alamıyor memurlarımız, subaylarımız? Malumat toplamayı mı bilmiyoruz? Niye kimse “Fransa dev bir sapık koreografisi hazırlıyor Olimpiyatlar için!” demedi? Sanırım olay doğaçlama olmuş olabilir. Yani Fransız otoriteler ahaliye “Açılışta nasıl isterseniz öyle davranın.” demiş olabilir. Başka türlü Paris’in göbeğinde 8. sınıf bir defile düzenlenmesi nasıl açıklanabilir? “İstediğiniz gibi” deyince, ortaya çocuk bile gösteremedikleri mertebede rezilce bir açılış çıktı demek ki.
Nasıl açıklanabilir? Fransa’daki Macron silik, etkisiz, sivilce kıvamında bir kişi. Fransa bu adamdan kurtulmak istiyor olabilir. Fransa’yı tüm Dünya’nın gözünde Rusya ve İsrail’in ardından üçüncü sıraya koyan bu girişim sivil bir darbe midir? Amaç Macron’u istifaya zorlamak mıdır? Olimpiyat ev sahipliği yapmakta olan bir ülkenin nasıl tüm Dünyaca tiksinilir hale geldiğini hayret içinde tecrübe ediyoruz.
Nasıl açıklanabilir? Fransa’nın bu açılışından çoğu sporcu açılış esnasında haberdar değildi. Yani Çinli sporcular bayraklarını sallarken bunun hemen ardından hötöröflerin gösterildiğini bilmiyordu. Ve ancak açılıştan sonra çoğu atlet açılış görüntülerini banttan izledi. Mutlu olmuş olabilirler mi? Sporcu motivasyonu bu şekilde aşağı çekilmiş oldu. Bu muydu amaç? Fransa’ya sportif bir avantaj sağlamak mıydı olay? Diğer ülkelerin moralini bozup bundan faydalanmak falan.
Açılışta meşale hedefine yaklaştıkça yaşanan kepazeliği gördünüz mü? 20 metrede 20 kere el değiştirdi meşale! Tutturabildikleri kadar kişiye tutturdular meşaleyi. Cidden çok ezikçeydi. Fransız bürokratları ile bizimkiler arasında en azından bu konuda benzerlik var: “Gözükeyim!” hevesi!
Bu esnada tekerlekli sandalyesinde yaşayan en yaşlı Fransız Olimpik’e meşaleyi verdiler. Adamı yarım metre bile itmediler. Adam meşaleyi aynı yerde aldı, aynı yerde verdi. Meşaleyi alanın onu taşıması gerekir. Taşımak fiili hareket ve mesafe gerektirir. Bunu herkes bilir. Yani Olimpiyatlar’ın örfüne dair ne varsa ırzına geçti Fransızlar.
Müstahak Dünya’ya. Tanrılar’ın ikameti İstanbul’da 1.100 senedir Olimpiyat düzenlemezsen layığın budur. M.Ö. ve M.S. İstanbul’da sayısız Olimpiyat düzenlenmiştir. Ve fakat ne zaman ki Olimpiyat Komitesi kuruldu… O zamandan beri İstanbul hor görüldü. Görülegeldi. Yine de “Önce Kudüs’te olsun. İstanbul sonra gelse gocunmam.” vaziyetindeyim. De ev sahipliğine talip olabilecek düsturda bir yapı var mı ki orada? Barış severlik, hoşgörü, bireysel ifade serbestisi, ibadet özgürlüğü var mı? Fransa’nın açılışında Hz. Havariler’e striptiz yaptırdığı Olimpiyatlar İsrail’de olsa demek ki merasim ayağına her yere bomba atılacak.
Peki bizden yana durum nedir? İlk üç gün altın için aç kurtlar gibi bekledim. Judo branşında Salih ile ümitlendim. Jimnastikte, pinponda sporcularımız meydana çıktılar. Olmadı. Kaybeden sporcularımız ısrarla “Eğlendim. En önemlisi de bu bence. Keyif aldım. Umarım ileride daha iyi olacak.” falan der oldular. Yahu tamam büyük turnuvaya girmeye hak kazanmış sporculara “Eğlencenize bakın” denilir. Ve ancak kaybeden “Eğlendim” derse bunun anlamı “Önemsemedim” demektir. Kazanan “Eğlendim” derse bunun anlamı “Rahattım”dır. Evet Milli Atletlerimiz!.. Eğlenin! Tabii ki eğlenin. Ve ancak sporda eğlencenin zirvesi kazanmaktır. Bunu unutmayarak eğlenin lütfen.
Geçtiğimiz Olimpiyatlar ile yeni bir kavram oluştu: Mülteciler Takımı. Benim bildiğim mülteci gittiği ülkenin parçası olur ve o ülke adına yarışır. Ev sahibi ülke onlara kendi vatandaşlarına sunduğu hakları sunar. Oysa Mülteciler Takımı mültecileri dışlamak anlamını taşıyor. Onlara “Hiçbir zaman bizim ülkemizin parçası olmayacaksınız.” demek oluyor bu. “Mülteciler Takımı” kavramını insani gören de öyle gösteren kadar düşüncesizdir.
Olimpiyatlar ile detay istenirse şunları söyleyebilirim örneğin; Bisiklet yarışındaki yolu gördünüz mü? Asfalt patika gibi bir şeydi! Adamlar bırak yolu asfaltlamayı, yoldaki çizgileri bile yeniden çizmek zahmetine katlanmamış. Kamera bisikletçilere yakından odaklanıp ağır çekim yaptığında bisikletçilerin dişlerinin sürekli takırdamakta olduğu netçe görülüyordu. Rezillik.
Tramplen müsabakalarında Akdeniz’den yalnızca İtalya’nın olması utanç vericiydi. Kadınlar tramplen atlamada Çin berbat bir performans sergilemesine rağmen en çok puanı aldı. Bu esnada ben hakemlerin puanları açıklamak için neden ağır çekim görüntülerini beklemediklerini düşünüyordum. ABD çok daha iyiydi. Ancak Amerikan sporcuların biraz fazla kaslı olmaları suya girişlerinde daha fazla su sıçramasına neden oluyordu. Amerikan sporculardan birinin soyadı “Bacon” idi. Bu İngilizce’de “Pastırma” demek. Bana ilginç geldi.
Peki ya biz? Neredeyiz? Avrupa Futbol Şampiyonası’nda her maçı ev sahibi gibi oynarken neden sporun membaı Olimpiyatlar’da Türk Bayrakları dalgalanmıyor her yerde? Neden her müsabakada değiliz? Sadece bizim müsabakalarımızda değil, neden her müsabakada bayrağımızı gösteremiyoruz? Ki kendi müsabakalarımızda da tribünümüz zayıf. Hayırdır? Biniki tane problem mi var?
Bu arada açılışın daha hemen başında Lady Gaga şarkısını söylerken TRT spikerinin konuşmakta olmasına ne denilir ki? Müzik dinlemeyi bilmeyen sözden anlar mı ki? Aynı spiker Cumhuriyet Bandosu çalarken de konuşuyordu.
Pakistan Takımı’nın tekne geçişinden hemen sonra ekranda sakallı bir cinsî hastanın gösterilmesi tesadüf mü?
Türkiye geçişinde, Tunus ile kargaşa yaşanması ve 1,4 saniye boyunca Türk Bayrağı altında Tunus yazması tesadüf mü?
“1 saniyelik hataya mı takılacağız?”
Niye bizi buluyor o “hata”?
Ahali; bayrak şakaya, ihmale, savsaklamaya gelmez.
Biz Olimpiyat açılışında ezana yer versek yer yerinden oynar. Öyleyse Fransa’da Olimpiyatlar’ın yayınında çanların çalıyor olmasına, tamamen din odaklı ve dini yıpratıcı performans sergilemesine cezayı kim kesecek acaba?
Hiçbir şaşırtıcı ya da anıtsal bir gösterinin sergilenemediği bir açılış… Yarışmalara odaklanmayı zorlaştıran bir organizasyon…
Ve işin en “bürrrst!” kısmı: Olimpiyat Ateşi’nin yapay olduğu dikkat çekiyor mu? Alev yanmıyor! Hani bizim kafelerde, çay bahçelerinde DigiTurk’un bir şömine görseli vardı… Onun büyük olanı Paris’teki! Işık ve sis makinesinin balona taşıtılması büyük olay addediliyor. Olimpiyat Ateşi yanmıyor! Yanmak! Ateş! Bunun nesini anlamadınız yahu!