Ulusal gündemimiz yoğun değil. Mevzu olmaması gereken vaziyetleri mesele haline getirip çamurda yayılan manda misali eğleşip duruyoruz. Bu sebeple insanların hayatlarını mahveden bazı gelişmelere kısaca değinmeye çalışacağım için beni mazur görünüz.


-Atatürkçü subayların ihracı: Bu olayda havaya kaç kılıç kalktığını gördünüz mü? Dikkat ettiniz mi? Orada yüzlerce kılıç kalkıyor. Ve Akp Genel Başkanı’nın cürümü anca 5 Türk Subayı’na yetiyor. Durum bu. Ortada cezalık bir durum varsa niye bu durum böyle?


-Terörle münasebetler: Türk Tarihi’nin gelmiş geçmiş en önde gelen şahsiyetlerinden olan Başbuğ’un partisinin “lideri” 2 aydır terörist Apo’ya “Gel!” diyor. Terörist dinlemiyor. Sallamıyor. Tınlamıyor.


-Televizyonda, internette bir reklamda şaşırmışın biri satılacak ürünün fiyatını söylerken “Hepi topu 1 milyon 390 bin Lira!” havası takınıyor! “Sadece milyon Lira!” Lâhavle… “200 Liracık”tan durum bu hale geldi tabii. Milyon Lira “sadece” ile tamlama oluşturacak emekten fazlasını barındırır. İstersen gemi al! “Sadece 1 milyon Lira” denilmez. Ülkenin alın teri böyle aşağılanmaz.


-Peki Diyanet Şakaları Başkanı’nın icraatına ne demeli? 15.000 kişiyi mahkemeye vermiş! Ciddi ciddi… Cemaati Allah’a sevk edeceğine mahkemeye yolluyor! Bu bundan evvel görülmüş duyulmuş bir durum değil. Hiçbir Diyanet İşleri Başkanı vatandaşı 1 kere bile mahkemeye vermedi. On beş bin kişi diyorum yahu. Demek ki cübbe giymekle olmuyor bu iş. Siyah cübbeden beyaz cübbeye sessiz sedasız geçiş yapıp cenaze namazlarında gelinlik kız gibi bembeyaz boy göstermekle olmuyor bu iş.


-Ekonomi: Biraz sabrederseniz kısaca Türkiye Ekonomisi ile ilgili son durumun sebep ve sonucunu anlatmaya çalışacağım. Sonuçta ABD’de 3 sene işletme eğitimi gördüm. Niye 3 sene? Çünkü işletme öyle bir alan ki öğrenimini görürken sanki her ders “Vakit kaybetme! Gir sahaya işlete işlete işletmeyi tam kap!” diyor.

Türkiye’nin Ekonomisi; Şu an ki durum nedir? Onu açıkça bir belirtelim: sefalet. Hayal kırıklığı.

Peki durum nasıl bu vaziyete geldi? Hanımlar, efendiler; Bundan yaklaşık 15 yıl evvel devletimiz iç borçlanma yaptı. Normal bir şey. Daha geçen gün yine iç borçlanma yapıldı. Bu uygulama gayri nizami bir hâl değil. Ancak şu kısma biraz dikkat edelim; hükümet 15 sene evvel Türk sanayicisi, sanatkârı, çiftçisi ve bankalarından borç aldı. Kolay anlamamız için bunun 5 milyar Lira olduğunu söyleyelim. Aradan zaman geçip geri ödeme vakti gelince ve yolsuzluğa batmış iktidar kasanın tam takır olduğunu görünce elinde ki döviz rezervini devreye koydu. Her devletin döviz rezervi vardır. Kiminin az kiminin çok. Bizim 200 milyon ABD Doları’mız olduğunu düşündüğümüzde “ekonomist” hükümet şu sonuca varıyor: “Eğer Dolar-Lira dengesini bozarsam ve Dolar’ı çok pahalı yaparsam bu 200 milyon Dolar olur sana 10 milyar Lira!” Böylece iç borç geri ödemesi yapılıyor.

Bu aslında bir taşla iki kuş vurmak. Çünkü Lira-Dolar dengesi bozulunca ve Dolar absürt derecede pahalı olunca işin içine hiperenflasyon dahil oluyor. Hiperenflasyon bizim için iyidir demek için saykoya bağlamam gerekir. Ve fakat onlar için iyi. Kim mi? Kayıt dışı ekonomi diye bir şey var. Duymuşsunuzdur. Bu şu demek: devlet para basıyor, parayı piyasaya dahlediyor ve vatandaş bu paranın bir kısmını yastık altı ediyor. Yani vatandaş parasını harcamıyor. Bankaya yatırmıyor. Saklıyor. Bu ise kayıt dışı ekonomi oluyor. Türkiye’nin kayıt dışı ekonomisi kayda alınan ekonomisinden büyüktür. Evet. Trajik ve ancak bu gerçek. İşte hükümet bu parayı istiyor. Ve vatandaş dün 50 Kuruş

verdiği yarım litre suya bugün 10 Lira vermek zorunda bırakılınca hükümet diyor ki “Kıh kıh… gel de şimdi verme paranı bakalım.”

Türkiye’nin Ekonomisi’nin güncel sorunlarının çözümü genel seçim ve hükümet değişikliğidir. “İyi katakulli yapan iyi ekonomi yönetir” palavrasından tüm ahali arınmalıdır.


-Marmara Denizi’ndeki kirlilik seviyesi korkunç seviyeye gelmiş vaziyette. İç denizimiz Marmara ölüyor! Hazar Gölü’nün doğusunda ki Aral Gölü tamamen kurudu. Dünya’nın en büyük üçüncü ve Dünya’nın en derin birinci gölüydü. Türk destanları Baykal Gölü ve Aral Gölü arasındaki coğrafyaya anayurt gözüyle bakar. Hem doğal hem kültürel önemi olan koskoca göl kurudu. Boyu neredeyse Marmara Denizi ile aynı. Marmara’da deniz balgamı Çanakkale sahillerine vurmaya başladı!

Çözüm? Ülkemizin önde gelen nehirlerinden biri olan Asi Nehri’nin yüzeyini su sümbülleri tamamen kaplamış vaziyette. Su ile hava arasındaki temas yok olmuş durumda. Balıkların ve çoğu canlının imhası demek oluyor bu. Peki nereden geldi bu su sümbülleri? Brezilya’dan. Evet. Brezilya’dan. Önce oradan Afrika’ya taşındı bu bitki türü. Sonra Süveyş ile Akdeniz’e girdi. Ve şimdi Anadolu’da. Bunun neresi çözüm derseniz… Afrika’daki bilim insanları (Evet Afrika’da da bilim var) bu su sümbüllerini araştırdılar ve bunların doğum coğrafyası olan Amazon Yağmur Ormanları’na gittiler. Burada bir avuç su sümbülü biti aldılar. Böcek yani. Bu böcek su sümbüllerini çekirge gibi yiyen bir böcek. Getirdiler böcekleri Afrika’ya ve Viktorya Gölü’ne saldılar bunları. 3 sene sonra gölün yüzeyini kaplayan su sümbülü istilası ortadan kalktı. Yiyecek bir şeyi kalmayan su sümbülü bitleri ise öldüler. Görevlerini yerine getirdikten sonra yani.

Marmara Denizi’ndeki müsilaj ile mücadelemizde elektronikten, dijitalden, kimyasallardan faydalanabiliriz. Ve ancak bunun yanında bu gailede bize doğanın kendisi en büyük yardımcı olabilir. Yani basit ve kaba ifade ile; Müsilaj ile beslenen canlıyı bulmalı ve getirmeliyiz.


-Futbolda hükümetçi spor kulüpleri peyda oldu. Başakşehir, Ümraniyespor, Kasımpaşa, Eyüpspor… Bütün bu İstanbul takımları iktidarî oldukları için Süper Lig’e taşındılar. Şu an en üst futbol ligimizin yarısı İstanbul. Yalap şalap bir durum.

Sporda torpil yurtiçi mecrada pek bir sorun çıkarmıyor. Ve ancak bu kayrılmışlar uluslararası mücadeleye girince kepaze oluyorlar. Ülkeyi rezil ediyorlar. Bu vaziyet büyük kulüplerimiz Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Bursaspor’u da olumsuz etkiliyor.

Kendisine yönelecek tepkiden korktuğu için maçlara gidemeyen bir genel başkan var Türkiye’de. Cumhurbaşkanlığı Kupası vardı 20 yıl önce. Artık yok. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanlığı Kupası Cumhurbaşkanı’nın katılımı ile olur. Ve çünkü yeni Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında yuhalanmaktan çekinmektedir. Sebep bu. TSYD Kupası maçı vardı 20 sene evvel. Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası yani. Ve fakat hükümet bunu yazarların sendikalaşması gibi yorumladı. Lav etti.


-Bizim adımız Türk Milleti’dir. “Aziz milletim”, “Yüce milletim”, “Canım milletim”, “Cicim milletim” dersin… Olabilir. Ve ancak önce TÜRK MİLLETİ diyeceksin!

Türkiye’de Türk demeyi ayıp hale getirirsen Türk Askeri’nden korkan bir titrek halini alırsın.


-“Allah’ın siyasi partisi” diyerek şirk koşup bir de bunu iman göstergesi ilan edersen çarpılırsın. Dede olursun ancak sabi torununla cinsi sapkınlıkları konuşacak hale gelirsin. “13 yaşında ki torunum beni Paris’teki LGBT hakkında uyardı.” dersin mikrofonda.


-Hain yönetici tarihimizde bir ilk değil. Çok şaşırılacak bir durum da değil. Peşmerge kıyafetli Talabani ile Türkiye’de açılış yapıp kurdele kesmek. “Başkumandanım ben!” deyip siperde çömmek. Ülkenin elit güvenlik gücünün verdiği kuvvetle madenci yakınını markete çekip tokatlamak. Attan düşmek, at tarafından çiğnenmek.

Attan düşen iflah olmaz. İflah demek “yeter” demeyi bilmektir. Kanaat getirmektir. Durmayı bilmektir. Attan düşen iflah olmaz çünkü hayatı boyunca bunun ezikliğini taşır ve bunu örtmek için hep ön planda olmaya çalışır.


-Ampul Hareketi tükenmişlik duygusu içinde her önüne gelene saldırmaya başladı. Gazetecileri, askeri, emniyet mensuplarını, doktorları, öğretmenleri, savcıları, hakimleri baskı altında tutmak ve zorbalıkla sundurmak yolunu seçmiş durumdadır.


-Türkiye’nin Ekonomisi; çağırın Reza Zarrab’ı düzeltsin durumu!

Türkiye’nin Özgürlüğü; “hazır olan” imamın arkasında saf tutup namaza niyetlenirken “Büyük İmam” Diyanet Başkanı seni mahkemeye veriyor.

Türkiye’nin Sağlığı; Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin adı Abdülhamid Han Hastanesi oluyor.

Türkiye’nin Güvenliği; Her gün kadın cinayetleri, küvezde bebek katliamı, imece usulü çocuk öldürülmesi, TBMM’ye düşen bomba, 302 madencinin hep beraber kıyımının doğal ve olağan sonuç olarak görülmesi, kendimiz ürettiğimiz ve üstüne bir de parasını verdiğimiz askeri jetleri bile alamaz halimiz…

Türkiye’nin Yönetimi; partizan Cumhurbaşkanı.

Türkiye’nin Sancağı; 8 Haziran 2014


-Akp’ye oy vermemek Akp’den vaz geçmek anlamına gelmeyebilir. Partiler arasında farklı tercihler yapmak özgür iradenin en sağlıklı ve zinde reflekslerinden biridir. Akp’de öyle bir üslup var ki sanki “İktidarı bir kaybedersem bir daha sittin sene geri gelemem.” diyor. E fakat vaziyet bu ise sen zaten iktidar değilsin demektir. Kendine zerre kadar özgüveninin olmadığını gösterir bu çünkü.


-Son günlerde televizyonlara bir görüntü düştü. Akp Genel Başkanı bir davete katılıyor. Burada sahnede elinde mikrofonla iki gün sonra tersini söyleyeceği şeyleri anlatırken sahnede ki kadınlardan biri bir mikrofon ele geçirip diyor ki “Yeğenim burada. Onunla bir ilgilenseniz?”! 20 yıl önce ki Genel Başkan bu durumda “Şimdi bu yaptığınız hiç hoş değil. Böyle bir birliktelikte şahsi konularınızı buraya taşımanız uygunsuzdur.” diye uyarıp bozardı o kadını. Şimdi ki Genel Başkan ise pişkin pişkin sırıtmakla yetiniyor.


Metal yorgunluğu olmasa da kauçuk eğri-büküklüğüdür mevcut durum.

Türk’ün Türk kalitesinde yönetime ihtiyacı var.

Cumhuriyetten evvel meşrutiyeti tecrübe ettik. Ve ancak cumhuriyetten sonra getirilmeye çalışılan gayri-meşruiyete prim vermek zorunda değiliz.

Diploması sahte, siyasi hayatı düzenbazlık üzerine bina edilmiş, ayrıştırıcı, terbiyesiz, haksız kazanç ile zenginleşmiş, devleti kuranlara “ayyaş” diyen, vatandaşa “sürtük” diyen, soros çocukluğu peşinde koşanlarla artık ilişiğimizi kesmeliyiz.


Son olarak Mavi Marmara’yı unutmamamız gerekir. Kendi vatandaşlarının başka bir şaibeli ülke milisleri tarafından öldürülmesine ses edemeyen, kendi vatandaşının can güvenliğini temin

edemeyen bir hükümetten daha iyisini hak ettiğimiz kesindir. Ar damarı çatlamış utanmazlar pişman olacakları yerde halen yüzsüzce “O iş daha bitmedi.” diyor böyle bir Polat Alemdar havası takınarak. Hayırdır? Ölen 9 Türk’ü geri mi getireceksiniz?


Velhasıl hükümetin ve dolayısıyla Türkiye’nin vaziyetini anlatmak kolay değil. Her bir yıla 5 cümlelik bir paragraf ayırsak 25 paragraf ediyor.

Özetle hükümet istiap haddini aşmıştır. Ya şarampole yuvarlanacak, ya da yola yığılıp trafiği kapayacak. 
Ya da paşa paşa sağa çekip kasayı şöyle adam akıllı bir biçimde elden geçirecek. 
Mola verecek yani. 
Bir müddet yolu yolun dışından izleyecek.


Türkiye’yi kimse tüketemeyecek.