Öneri için kelimeler döküp, şaşalı bir girizgâh ile methiyeler dökmeyeceğim. Acil çözüme ihtiyacımız var çünkü. Elon Musk T.C. Ekonomi Bakanı olsa? Maytap mı? İkna etsek bir şekilde. Desek “Demokrasinin en önemli kalesi sayılabilecek ülkelerden olan Türkiye finansal açıdan uzun zamandır buhranda. Bu durum Rusya ve İran gibi özgürlük düşmanı ülkeleri cesaretlendirip harekete geçiriyor. Gel şu Türkiye ekonomisini toparla. İnsanlık adına sağlam bir iş daha yapmış ol.”

Bence işe yarar. Yani Musk Bey kabul ederse ekonomimiz düzelir.

Özellikle Avrupa başta olmak üzere Dünya’da ayrılıkçılık, ırkçılık ve nefret yükselen trend durumunda. Bu ahval içerisinde Almanya’nın yeni bir soykırım peşine düşmesinden, Neo-Naziler’in Almanya’da yaşayan milyonlarca Türk’ü hedef almasından çekinenler var. Bunlar gerçekçi değildir. Ayrıca Türkler ile Musevîler’i kıyaslamak yersiz bir durum. Çünkü Almanya’daki Türkler’in arkasında koskoca bir Türkiye var. İkinci Dünya Savaşı esnasında soykırıma maruz kalan İbranîler’in arkalarında herhangi bir devlet yoktu.

Almanya’daki Türkler zaten hali hazırda Neo-Naziler tarafınca tehdit ediliyor. Ev kundaklamaları unutmak mümkün değil. Ve ancak Almanya’daki Türk varlığı bu nefret suçlarının yaygınlaşmasına engel olabilecek etkiye sahiptir.

Bize kalırsa artık Almanya’da Türk asıllı bir Şansölye zamanı gelmiştir. ABD’de Afrikalı, İngiltere’de Hindu Başkan ve Başbakan görüldü. Almanya’da Türk asıllı bir Başkan rüyalar aleminden fışkırmış bir hayalden ötedir. Gerçekleşebilir. Ve bu durum halen oldukça olumlu olan Türk-Alman ilişkilerini ortaklıktan, müttefiklikten, dostluktan kardeşlik mertebesine taşıyabilir.

Ve ancak gel gör ki bugünün Dünyası’nda vaziyet nane. Arzın iki en güçlü ülkesi ABD ve Rusya’nın Başkanları ağızlarından “Dünya Savaşı” tamlamasını düşürmüyor. Hele Trump bu konuyu sofraya meze etmiş halde. Zırt pırt Dünya Savaşı diyor. Ondan sonra Dünya ekonomisi niye durgunlaştı diye soruluyor. Yahu Dünya’nın önde gelen şahısları sağlıksız sağlıksız açıklamalar yapıyor sürekli. Ekonomi kendini güvende hissedemiyor ki.

Öyle bir Dünya’dayız ki Vatikan’daki Papa bile Kudüs’e dilediği zaman gidemiyor. Güvenlik yok çünkü. Gelmişiz 21. yüzyıla… Hz. İsa’nın Kitab’ından beri 2 bin yıldan fazla olmuş. Ve halen Kudüs’te kan gövdeyi götürüyor. Böyle bir tabloda barıştan, huzurdan, düzenden, güvenlikten, refahtan bahsedilebilir mi? Böyle bir gerçekliği yaşarken tüm bu ulvî değerleri hedeflemek hayalperestlik olmuyor mu?

İsrail yapısının temel ideolojisi savaşizmdir. Bunu kanıtladı. Ve fakat İsrail’in aslen kendine ülkü belirlediği gayesine ulaşmasının yolu barıştır. Attığı her mermi İsrail’i varlık sebebinden bir adım daha uzaklaştırır. Bu gerçeğin farkında olan Musevîler İsrail’de cadde ve meydanları doldurup barış çağrısı yapıyorlar. Ve fakat İsrail’i İsrail yönetmiyor. İsrail Musevîler’i dinlemiyor.

Ancak bizim durum ve vaziyetimiz o kadar berbat ki kimseye ahkâm kesecek halimiz yok. Daha geçtiğimiz hafta ülkemizin yönetim kurulu başkanı şöyle dedi: “… ve 23 yıldır hiçbir seçimi kaybetmemiş bir iktidar olarak bizlerrr…” ?.. !.. Yahu son yerel seçimlerde ülke genelinde en çok oy alan parti Halkçı Parti. Ve de neredeyse 2 buçuk milyon oy daha fazla almış. Aslında “kimin kazandığını en iyi kaybeden bilir” denilir. Ve ancak bilmiyor işte. Look at the tabela.

Ampul iktidarına doğan çocuklar bugün ergenlik ve gençlik yaşlarında… Bildiğin mandaval bir durumları var. “Hükümet değişirse Türkiye’nin adı ne olacak?”, “Hükümet değiştiğinde ülke göçmüyor mu?”, “Hükümet bir kereliğine seçilmiyor mu?”… Bunlar Ampul nesli soruları. Durumları berbat yani. Devlet yönetimi, kişisel özgürlük, yasa, hak, hukuk… bir halt bildikleri yok.

Aslında gerçekten şu “Yeni” Türkiye’ye yakışabilir: Ömür Boyu Oy. Kime oy verdiyseniz artık ölene kadar oyunuz o kişiye oluyor. Nasıl? 3-5 senede bir sandık derdi de yok. Yahu zaten Türkiye’de ki halihazırdaki durum bundan farksız. Böyle olsun o zaman.

“Bu yasa şu tarihten itibaren geçerlidir.” diyor. Ve süre kendi hükümetinin süresini kapsamıyor! E artık oha yav!

Gayrimeşruiyete saplanmış insanlar yönetimi ele geçirince neler oluyor? Sahte Dolar. Yapay Amerikan Doları. Türkiye’deki bankaların sahteliklerini belirleyemedikleri “kalitede” sahte ABD Doları dolaşıyor piyasalarımızda. Hem de milyarlarca Dolar seviyesinde. Peki bankaları basiretsizmiş gibi gösteren bu orijinal sahte paraları kim basabilir?

“Devlet”

İyi de ABD görmüyor mu bunu?

“ABD Devlet zaten”

Yani ABD “Benim paramın sahtesini basın.” diyor, öyle mi?

“Piyasada çok Amerikan Doları dolaşırken resmi kaynaklar daha az gösterirse çok sayıda olan Dolar’ın alım gücü ucuzlamaz. Çok sayıda ve halen alım gücü yüksek Dolar demek bu.”

Resmi kaynaklar sahte parayı görmediği için etrafta çok fazla Dolar var olmasına rağmen sanki azmışçasına değerli olacak yani. Bu kötülük resmen!

“ABD’nin şu an ki Başkanı kötü biri. Dolandırıcılığıyla övünüp oy toplayan bir gayrimeşru bağımlısı.”

E Türkiye’deki hükümetin durumu da zaten belli. Şu an ki hükümetin tepesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ilk olarak Siirt’ten ne şekilde girdiğini hatırlayabildiğimde şu gerçek anlaşılıyor: İki zanlı yönetimin münasebetinden ortaya anca katakulli çıkıyor.

Trump ve Putin Dünya’nın ilgisini çekmek için “3. Dünya Savaşı” deyip duruyor. Yahu ABD ile Rusya’nın kapışması niye 3. Dünya Savaşı olsun ki? Amerika ve Rusya’nın hüsnü kuruntusu o. Bize ne siz birbirinizi okşayacaksanız?

Trump’ın geçmişteki Dünya Savaşları ile ilgili “Çok güzel iki savaştı. Gerçekten muazzam savaşlardı.” falan demesi zaten kafasının çizik olduğunu net olarak belli ediyordu. “İnsanlık tarihine geçeyim de nasıl olursa olsun.” zihniyetinde ki Trump’ın hususiyetle savaş çığırtkanlığı yapmasının altındaki gerçek yalnızca ve sadece Trump’ın tarihin en büyük şahsiyetlerinden biri olabilmek hırsıdır.

Şimdi ise Trump barış masada elde edilir gibi davranarak “Madem savaşamıyorum. Bari barış simsarı olayım.” biçiminde hallere girdi. Samimi değil. İyi niyetli değil. Kendisinin olmayan bir ülkeyi (Ukrayna) Rusya’ya peşkeş çekme hakkını kendinde görerek sulh tesis edeceğini sanan bir zihni zifir.

Komşumuz Yunanistan ise histerik bir ülke. Adamların içinde Anadolu’yu Yunan gören ve bizi (Türkler’i) burada işgalci gören bir algı var. Yahu Yunan, sen bu topraklarda 1.000 yıl hükmettin, Türk bu topraklarda 1.000 yıl hükmetti. Eğer Yunan Medeniyeti’nin tarihte temsil bulmuş olduğu her coğrafyayı sahiplenecekseniz niye Hindistan’ı sahiplenmiyorsunuz? Büyük İskender gitti oralara kadar.

Ayrıca Yeni Roma(İstanbul)’yı almak için yanıp tutuşan Yunan niye Roma’da hak iddia etmiyor? Yunan Medeniyeti’nin temsil merkezi olan Roma’dakiler niye işgalci olarak değerlendirilmiyor Yunan tarafınca?

Antik Dünya ile ilgili en nefes kesici gerçeklerden biri Hun İmparatorluğu’dur. Hun “İnsan” demektir. Şu an ki Moğolca ve Uygurca’da bu böyledir. Yani ailelerin devletlere isim verebilmek için uğraştığı, kitlelerin tebalaştırıldığı bir çağda Türk “İnsan İmparatorluğu”nu kuruyor. Yani “İnsan olan gelsin. Hoş gelsin.” diyen bir anlayış. Mevlâna Celaleddin Rumî’yi akla getiriyor. Türk antik dönemde bile “İnsan olan bizdendir.” demiştir.

Amerika Amerika… Cumhuriyetimiz’in 100. Yılında bize dev bir Özgürlük Heykeli hediye edersiniz diye bekledim ve ancak aklınıza bile gelmedi. Sığırlık var sizde be. Yani sığırları yayabileceğiniz geniş alanlarınız var. O anlamda yani.

Fransa zaten direkt iptal. Ucuzcu Fransız paraya kıyıp Türkiye’ye 40 metrelik bir heykel hediye etmez.

Böylece Boğaz’a Rodos Heykeli gibi dev cüsseli bir heykel dikerek Dünya’nın ilgi merkezlerinden biri olma şanslarından birini daha ıskaladık.

Özgürlük Heykeli’nin Amerika’ya Fransa’nın hediyesi olduğunu, bu jestin bahanesinin ne olduğunu göz önünde bulundurursak devletimizin yüzüncü yaş gününde uluslararası mecradan doğru dürüst bir doğum günü hediyesi alamadığını görürüz.

Aslında son yılların en ilgi çekici olayı İskoçya’nın tam bağımsızlık referandumu yapıp bu oylamada özgürlüğü reddederek İngiltere’ye bağlı kalmayı seçmesi oldu. Kepazelikte tavan. İngiltere “İstemiyoruz sizi!” diyor, İskoç ise sırnaşık! Tabii tabii William Wallace’sınız siz. Tabi yahu; kahramansınız sizler. Ya bırakın Allah aşkına ya. Sizin pantolon giymenize şaşırmak gerek.

Biz yine kendimize odaklanalım: Kutsal Topraklar’a hükmeden otorite berbat ve kokuşmuş bir örgütlenme. Yani Suudi Arabistan berbat bir ülke. Suudlar’ın Araplar’ı sömürdüğü devlet. Kudüs konusunda “Kötüler Kutsal Şehri ele geçirdi!” diye feryat ediyoruz da Mekke’nin durumu çok mu iyi? Kral ve prenslerin mülkü haline gelmiş Kıble’miz. Buna niye ayaklanmıyor kimseler? İslam İşbirliği Teşkilatı düzenli olarak bir araya geliyor. Artık İslam ülkeleri arasında ismi koyulmamış bir birliktelik havasının olduğunu söylemek yersiz olmaz. Peki İslam ülkeleri bir araya gelebildiklerine göre artık Mekke’nin idaresini İslam ülkeleri arasında münavebeli bir biçimde uluslararası hale getiremez miyiz? 5 sene Pakistanlı imam-ı Mekke, 5 sene Bosna-Hersekli imam-ı Mekke, 5 sene Faslı imam-ı Mekke vs… Olamaz mı böyle?

Olduğumuz hal olur bir hal midir?

Vaziyetler iyidir demek için kötü olmak gerekir.

“Bugün yarından iyi olacak.” demek için erken kalkmak,

“Yarın bugünden iyi olacak.” demek için bugünden ümidi kesmek gerekir.

“Bugün dünden iyidir.” demek ise gaye; yenilenmek elzemdir.

Çünkü “Halen aynı”, “Hep aynı” demekte oluşumuz bizi bitirmektedir.