Çocukluğumuzdan günümüze aktarılan bir oyundu bu. Evet, şimdi daha ziyade telefon ve bilgisayar oyunları ile vakit geçiriyoruz. Satranç bilmeyen, dama bilmeyen, tavla bilmeyenler Counter, Warcraft, PES gibi oyunlarda uzmanlaşmış olmanın “gururunu” yaşıyorlar. Ben hepsinde iyiyimdir. Hem yeni nesil hem de geleneksel oyunlarda üst seviyede olmamın sebebi ise şudur: Ben internet öncesi ve internet sonrasını yaşadım. Geçiş sürecini yaşadım. Bu yüzden.

90’larda ve sonrasında Dünya’ya gelen nesil ise internetsiz bir hayatın nasıl olduğu hakkında tamamen tıntındır.

Hatırlar mısınız bilmiyorum. Geçtiğimiz on yıl içerisinde ABD’de devasa bir elektrik kesintisi yaşandı. Başta New York ve Boston olmak üzere ABD’nin kuzeydoğu bölümünde elektrikler tamamen kesildi. Hem de 3-5 saat değil… Tam 4 gün boyunca elektriksiz kalındı. Peki bunu niye konu ediyoruz? Kaos çıkmadı. İnsanlar birbirine saldırmadı. Bu bir nevî tatbikat idi.

İnsanlık halen küresel bir tatbikat ortaya koyamamıştır. Yani örneğin arz genelinde, her yerde interneti 1 hafta kapatırsak ne olur bilmiyoruz. Bu ihtimali denemişliğimiz yok. Halbuki kötü olasılıklara hazır olmak hayati önem taşır. Ve ancak tabii ki şöyle bir gerçek var: Eğer Dünya çapında interneti bir hafta kapatırsak tüm gezegen genelinde onlarca milyar Türk Lirası tutarında kayıp yaşanabilecektir. Yani bu durumda bahsi geçen tatbikat faydalı ve ancak çok pahalıdır.

Geleneksel oyunlarımız arasında beş taş oyunu, kızma birader oyunu ve İsim-Şehir oyunları vardır. Bunların arasında İsim-Şehir oyunu pek çok global masa üstü oyuna ilham kaynağı olmuştur. “Bil Bakalım Kim?” oyunu İsim-Şehir oyununun kopyasıdır örneğin. Bunlar ekrandan-ekrana değil, yüzyüze oyunlardır.

İsim-Şehir şu anda Türkiye’de çok popüler. Ancak nedense bu dikkat çekmiyor. Devrik iktidar vaziyetindeki hükümet bu oyunu yıllardır oynuyor. İsimleri değiştiriyor. Yapının, kurumun ismini değiştirip, ardından kurdeleli açılışı patlatıp “Burayı biz yaptık.” diyen bir hükümet.

-Üsküdar Cumhuriyet Lisesi’nin ismi değişti. Cumhuriyet kelimesi çıkarıldı. Yeni ismin ne olduğunu bilmiyorum. Bilinmeye değer bulmuyorum.

-Boğaziçi Köprüsü’nün ismi “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olarak değiştirildi.

-“Sürgündeki Halife Gülen” diye hitap ettiklerinin adını “Fetö” olarak yeniden yorumladılar.

-“Müflis!” diye aşağıladıkları kişiye “Reis, yüce adam” falan dediler.

-Büyükşehir Belediyespor oldu “Başakşehirspor”

-İnönü Stadı oldu “Vodafone Stadı”

-Ali Sami Yen Stadı oldu “Rams Arena”

-Altunizade Kültür Merkezi İETT otobüs durağının ismini önce “Hilâl Konutları durağı” olarak değiştirip, ardından birkaç yıl geçtikten sonra “Şehit Tayyip durağı” adını verdiler.

-Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ismini “Abdül Hastanesi” olarak değiştirdiler.

-Harp Okulları’nı kapayıp yerine “Savunma Üniversitesi” diye yalap şalap bir şey çıkardılar.

-T.C. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi isminden T.C. çıkarıldı.

-“Katil” diye hitap ettikleri Sisi hakkında “Kadim dostum” haline geldiler.

-Esad oldu “Esed”, sonra tekrar oldu Esad.

-IŞİD hakkında “DEAŞ” demeye çalıştılar. Sonrada bu terör örgütüne üç tır dolusu silah göndermeye kalktılar da Türk Jandarma “Du bakim sen, ne halt karıştırıyorsun öyle?” deyip de bu insanlık dışı sevkiyata engel oldu.

Bunlar benim gözümden kaçıramadıklarım. Yurt genelinde neler oluyor, hangi isimler değişiyor varın siz tahmin edin.

Peki niye oyunlardan bahsederken iş bu noktaya vardı? Çünkü bitik hükümet zamanın şekillendirdiği isimleri değiştirmeyi bir oyun olarak görüyor. İsimleri değiştirince hakiki/gerçek isimler unutuldu sanıyor. Unutulur sanıyor. Ülke yönetmeyi İsim-Şehir oynamak zannediyor.

Yüzlerce yılda şekillenmiş, adını hak etmiş olanların isimlerine müdahale etmenin hiçbir iyimser yanı yoktur. Böyle bir uygulamayı ancak ve sadece şer doğan bir zihniyet yapabilir.

Bu esnada yurdumuz bipolar (çift kutuplu) bir hâl aldı. Artık hepimiz biliyoruz: Türkiye’de son 20 yıldır sadece 2 kesim var. Biri hiçbir iş yapmadan sırtını iktidara dayayıp 2-3 maaş alanlar. Biri ise gecesiyle gündüzüyle çalışıp didinip anca borçlarını ödeyip karnını kısmi olarak doyurabilenler. Birinci kesim, yerini korumak için ikinci kesime özellikle seçim arifesinde rüşvet verir. İkinci kesimden bazıları bu sebeple birinci kesime bağlılık duyar. Vaziyet bu.

Daha fazla dayanacak tahammül kalmadı. Hemen seçim! Acil seçim! Artık hükümeti emekli edelim. Belki o zaman ezdiği emekçinin, emeklinin halini anlar. Çökmüş mosmor gözleri, pelte çıkmış suratıyla, Okan Bayülgen misali günün 5 saatini ekranlara çıkarak değerlendiren gerici algıdan artık arınmak hakkımız. Vazifemiz. Görevimiz. Sorumluluğumuz.

“1 sene daha nasıl dayanacağız?” diye soruyor sağda solda vatandaş. 23 yıllık tiranlığa dayanabildiysek, 1 sene daha dişimizi sıkabiliriz. Ve ancak hepimiz biliyoruz ki aslında devletimizin hemen, acil, ivedi bir genel seçime ihtiyacı var.

Bu noktada şöyle bir durum var: Şu anda Türkiye’de devlet denilince akla ilk gelen siluet Özgür Özel’dir. Duruşu, bakışı, oturuşu, kalkışı ve tüm vasıflarıyla gerçek bir devlet adamı kalitesine sahip olan CHP Genel Başkanı, hükümete süre biçmiştir. Ömrünü belirlemiştir. Birazcık, azıcık delikanlı olan bir hükümet derdi ki “Ne 1 senesi?! Hodri meydan! Hemen şimdi gelin; yapalım seçimi!”

Diyemiyor hükümet bunu. Neden? Çünkü aslında bilfiil devrik bir hükümetten bahsediyoruz. Vatandaşın net çoğunluğunun desteğinden yoksun bir hükümetten bahsediyoruz.

Korku korkmadığını anlamak için var ise iyidir. Korkak bir hükümetten bahsediyoruz. Muhalefetten korkan, Türk Askeri’nden korkan, Rusya’dan korkan, kendi geçmişinden korkan bir hükümetten bahsediyoruz. Kaybedecek oluşundan korkan bir hükümetten söz ediyoruz.

Artık elimizde miadı dolmuş bir hükümet ile genç, sağlam, dinamik ve güldür güldür gelen yeni iktidar talipleri var. İsimleri yolsuzluğa karışmamış, çalmamış, çırpmamış, temiz bir iktidar için çabalayan yeni kadrolar var.

Sıkıntı ve derdimiz büyük. Ve ancak çare var. Değişim ve yenilenmede şer değil; hakikat var.