Bundan 10–15 yıl önceydi… İlçemde bırakın Türkiye’yi, Avrupa standartlarının bile üzerinde okullar açılıyordu. Avrupa’yı görmüş biri olarak, köylerimize yapılan okul açılışlarına her girdiğimde şaşkınlığımı gizleyemiyor, “Bu kadarını da beklemiyordum,” diyordum.
Modern okullar, modern sınıflar, akıllı tahtalar… Ve bütün bunları yaşatmak için kendini parçalayan Milli Eğitim Müdürleri, okul müdürleri ve öğretmenler vardı. İlçem sürekli Kütahya’da birinci oluyor; ikinci olduğunda ise öğretmenlerimiz derin bir hüzne kapılıyor ama hemen toparlanıp yeni sınavlara hazırlanıyordu. Başarı için okul müdürleri hem birbiriyle yarışıyor hem de eşine az rastlanır bir dayanışma örneği sergiliyordu.
Sistemi oturmamış, geri kalmış ülkelerde insanlar siyaset ve dine aşırı derecede bağımlı olur. Maalesef benim ülkemde de durum böyle. Cemaatler, tarikatlar, ideolojiler, partiler… Hepsi insanları bölmek ve gündemi belirlemek için var gücüyle çalışıyor; üstelik bunda oldukça da başarılı oluyorlar.
Sendikalar bile işçinin, memurun hakkını koruyan yapılar olmaktan çıkmış; partilerin ve cemaatlerin gölgesinde konumlanmıştı. Cehaletin düşmanı, karanlığın ışığı öğretmenlerimizin bile bu sendika savaşlarının içinde kalmasını görmek insanın içini acıtıyordu. Keşke siyasete değil, sadece eğitime emek verselerdi… Ama öyle olmadı.
Dediler ki: “Yukarılardan bir talimat geldi!” Ya da belki kraldan çok kralcıların uydurmasıydı; bilemiyoruz. Artık okul müdürleri liyakatle değil, mülakatla belirlenecekti. İlçemin en başarılı okul müdürleri, istenen sendikada olmadıkları için görevden alındılar. Kimi boyun eğdi, kimi isyan etti, kimi de kendini yiyip bitirdi.
Kendini yiyip bitirenlerden biri de Domaniçliydi.
Ne sendikasından vazgeçti ne de gönül verdiği partisinden… Kahrından hastalandı ve kısa süre sonra da gencecik yaşında vefat etti.
Yanlış uygulamalarla ülke genelinde olduğu gibi Domaniç’te de eğitim seviyemiz düştü. Okullar arasında pozitif ayrımcılıkla şişirilen İmam Hatiplerin bile içi günümüzde boşaldı. Okullarımız öğrenci bulamaz hâle geldi.
O müdürümüzün uğruna mücadele verdiği parti bile, yıllar içinde kendi söylemlerinden ve kendi davasından öyle dönüşler yaptı ki…
Evet, Gülen Adam… Canım arkadaşım… Cemal Aydın Müdürüm…
Eğer o gün ölmeseydin, sanırım bugün olanları görünce yine ölürdün.
Hocam… Biliyor musun? Ne sen kaldın ne davan ne de partin. Ama öğretmen deyince akıllardasın; eğitim deyince gönüllerdesin.
Emin ol ki arkadaşım, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde seni ve senin gibi nice öğretmeni hasretle anıyor, saygıyla yâd ediyoruz.
Bu vesileyle cehalet savaşçısı tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz!