Ya öldürülecek ve sürüleceğiz… Ya da Alem’e Dünya kaç bucak göstereceğiz. Bu işin zerre zafiyet gösterilecek yanı yoktur. Halihazırda, bugün olanlara bakınız: Suriye nüfusunun %6’sı kendi rejimleri tarafından öldürülüyor. 10 milyona yakın Suriyeli’nin ülke dışına göç etmek zorunda kaldığı düşünülüyor. Bunun yaklaşık 5 milyonunun Türkiye’ye geldiğini biliyoruz. Bakınız; Ukrayna’da gündelik hayatın cenderesi içinde, kimseye dert çıkarmadan yaşayan bir ulus vardı. Akşam ailelerin televizyonlarını izlediği, sabah çocuklarını okullarına yolcu ettiği, bol bol üreten (Tahıl üretiminde Ukrayna’ya Dünya tok karnını borçlu aslında) bir millet idi Ukraynalılar. Putin diktasındaki Rusya sebepsiz, bahanesiz saldırdı. Çoluk, çocuk, kadın, yaşlı demeden bombaladı. Sarhoş Rus askerlerin kullandığı tanklar kamera kayıtları altında, canlı yayında insanların yaşadığı apartmanları vuruyorlardı. Bunlar bitmedi. Halen devam ediyor. Milyonlarca Ukraynalı vatanından oldu. Onbinlerce Ukraynalı öldü. Bakınız lütfen; Filistin’de halen ağırlaştırılmış soykırım uygulanıyor. Adamlar ölüyor! Hastaneye sığınıyorlar, hastane vuruluyor! Var mı delikanlı gibi bir yardım eli uzatan?

Bunlar gerçekler. İşte 20. yüzyılın başında biz Türkler’e yapılmak istenen de bunlar gibiydi. Ve ancak şartlar çok daha beterdi. İtilaf devletleri dediğimiz İngiltere-İtalya-Fransa-Rusya’dan oluşuyordu. Bu dördünün ortaya çıkardığı gücün tasavvurunu anlatmak beyhudedir. Buna karşı savaşmaya “delilik” diyenler var idi. O günlerdeki İstanbul yönetimi tek çarenin işgalcilerin insafına sığınmak olduğuna ikna olmuştu. Samsun, Erzurum, Sivas, Amasya ve Ankara derken Anadolu ise “Yok öyle yağma!” tepkisini gösteriyor, Türk Milleti cümleten silah altına giriyordu.

‘Uygarlığın doğum diyarı Anadolu ile Mezopotamya daima ve mutlak olarak Türk kalacaktır.’ sonucunu ortaya çıkaran gün 30 Ağustos’tur.

Anadolu tarih boyunca birlik olabilmenin yollarını aramış ve buna bazen ulaşmıştır. Hititler zamanında, Büyük İskender hükümranlığında, Roma ve Doğu Roma yönetimlerinde, Selçuklular devrinde, Osmanlı idaresinde ve Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinde bu imkâna kavuşmuştur Anadolu.

Anadolu birlik olmayı seçmiştir. 30 Ağustos Anadolu’nun zaferidir. Anadolu Türk’ü ve Türkçe’yi seçmiştir.

Binlerce yıldır Anadolu üzerinde otorite kurmaya çalışan Ortodokslar, Vatikan, Araplar, Farslar, Ruslar, İngiltere, Fransa, Yunanistan ve dahası işte bu zafer ile kesin bir biçimde Türk egemenliğini kabul etmek zorunda bırakılmıştır.

İnsanlık tarihine damgasını vurmuş bütün devletlerin “olmazsa olmaz”ı olan Anadolu Türk’e nasib olmuştur.

Roma, Kartaca, Antik Yunan, Hitit, Sümer, Frig, Cenevizliler… hepsi için Anadolu her şey demekti. İşte o Anadolu Türkiye’dir.

Eş anlamlı kelime gibi: Anadolu Türkiye demektir. Türkiye Anadolu demektir. Ve ikisi de taşıdığı anlamdan fazlasını muhteva etmektedir.

30 Ağustos bir nevi Milli Terhis Günü’dür. 4-5 senedir silah altında olan Mehmetçik çeşitli cephelerde yenilgiler almış, takat kalmamış. Vatan paramparça. Düşman her yerde. Ancak işte şimdi silahı artık kenara koyabiliriz. Çünkü çok şükür düşmanların belini kırdık. Bunun mutluluğu, huzuru, gururunu anlatmanın bir lüzumu var mıdır?

Tarihte 30 Ağustos günü olan bazı önemli hadiseleri paylaşmak gerekirse;

-30 Ağustos 1835’te Melbourne kuruldu.

-30 Ağustos 1914’te Almanlar Ruslar’ı Tannenberg Savaşı’nda bozguna uğrattı.

-30 Ağustos 1945’te Hong Kong’daki Japon işgali sonlandı.

-30 Ağustos 1963’te Washington-Moskova direkt ve güvenli iletişim hattı kuruldu.

-30 Ağustos 1967’de ABD Yüksek Mahkemesi’nin başına ilk defa bir Afrika kökenli geçti: Thurgood Marshall (Turgut yani)

-30 Ağustos 1981’de İran Başkanı Mohammad-Ali Rajai ve Başbakan Mohammad-Javad Bahanar suikast ile ortadan kaldırıldı.

-30 Ağustos 1983’te Guion Bluford ilk Afrika kökenli Amerikan astronot oldu.

-30 Ağustos 1991; Azerbaycan Sovyetler Birliği’nden ayrıldı.

Kardeş Azerbaycan ile Milli kaderimizin belirlendiği günlerin aynılık göstermesi ilahi bir gösterge olarak kabul görebilir.

Türkiye’ye saldıran İtilaf Devletleri’nin Osmanlı topraklarında 568.000 asker bulundurduğunu söyleyenler var. Ve ancak Anadolu, Balkan, Mezopotamya ve Kafkasya’daki İtilaf Devletleri askerinin bundan çok daha fazla olduğu kesindir. Çünkü İtilaf Devletleri’nin bu savaş esnasında 42 milyon kişiyi silah altına aldıklarını biliyoruz. Almanlar’a karşı yürütülen kampanyada kullanılan güce kıyasla çok daha orantısız bir kuvvetle Türkler’in üzerine gidildiğini biliyoruz. Yani ülke genelinde milyonu aşkın düşman askerinin cirit attığını anlayabiliriz.

İstanbul’u kaybetsek yaşayacağımız paniği düşünebiliyor muyuz? Milletin ölmesi gibi bir durum bu. Daha nedir ki?

Ve işte o günlerde İstanbul düşman elindedir. Sorarım size; Türk İstanbul’suz olabilir mi?

Çarpışan Mehmetçik’in aklından ne geçtiğini Allah bilir. İstanbul’suz Türkler olarak vatan savunmasına kendini adayıp Şehid ve Gazi olanlardır Onlar.

Öfke vardır. Türk kızmıştır. Hiddetlenmiştir. Gaddarlaşmıştır. Atlara 7 kiloluk nallar mıhlayan Türk süvari karşısında kaçışan İngiliz-Fransız-Yunan askerlerin kırılan kemiklerine karışan çığlıkları hafif bir tebessüm oluşturmadı desem yalan olur. Türk’e evinde saygısızlık o zamanlar normal bir durum değildi. Türk böylesi bir gaflete düşen düşmanının tüm gardını düşürüp onu alaşağı etmiştir.

Düşman Ordusu’nun uygun bir meydanda yakalanarak bu işgalin sonunu getirecek çarpışma Dumlupınar’da yaşanmıştır. Burada alınan kesin galibiyetin ardından düşman İstanbul ve İzmir dahil olmak üzere tüm Türk vilayetlerinden hızla çekilmeye başladı. İstanbul’daki İngiliz-Fransız ve Rus subaylar koştur koştur gemilere biniyorlardı “Türk Ordusu geliyor!” diye. Ve bu noktada insanlık tarihinde bir ilk yaşandı: Dikkat ederseniz işgal etmek bir merhale, işgali sonlandırmak ayrı bir merhaledir. Örneğin ABD Vietnam’a girmiştir. Bir türlü çıkamamıştır. Örneğin ABD Afganistan’a girdi. Çıkamıyor. Çünkü çıkmak kolay bir operasyon değildir. Ve ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına vesile olan müthiş askeri zafer 30 Ağustos’un ardından işgalci kuvvetler tarihin görmediği bir ivedilikle kaçmışlardır. Bu takdire şayan bir başarı. Uygarlık tarihinin en hızlı ve en geniş çaplı Askeri Taban Yağlama Operasyonu.

Ordumuzu muzaffer kılan en önemli etken komutadır. Atatürk’tür. İkinci sebep ordumuzun ilerledikçe büyümesidir. Kurtarılan her köy, her kasaba ile ordumuzun cüssesi artmıştır. Ve belki de en önemli sebep Türk Milleti olarak can havliyle mücadele etmiş olmamızdır.

Net, açık, berrak görünen gerçek şudur: Dünya’yı bizimle savaşmaktan çekinir hale getiren bir netice elde edilmiştir 30 Ağustos’ta. Bu mertebede en son 400 yıl önce bulunmuştuk. İstanbul’u, Belgrad’ı, Budapeşte’yi Türk idaresine alırken bu intiba oluşmuştu. Ve şimdi, 20. yy.’da, modern askeri ilmin sergilendiği çarpışma kültürünün bulunduğu bir dönemde “En Güçlüler” olarak adlandırılanlar mağlubiyete maruz bırakılmışlardır. Bugünkü güven ve barış ortamının müsebbibi Atatürk komutasında cenk etmiş Türk Ordusu’dur. Başarıları olağanüstüdür. Allah onlara gani gani rahmet eylesin. Ordumuz daim muzaffer olsun inşallah.

Bugünü unutturmamalıyız. Tüm Dünya İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya’dan oluşan bir işgal birliğinin Türk Anadolu’da bozguna uğratıldığını hatırlamalı.

Bu vesile ile 17 Mayıs 2022 tarihli gazetelerden bir haberi üzülerek konu etmek durumundayım: CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan bir soru önergesi sunuyor yüce Meclis’e. Mevzu mevcut iktidarın 30 Ağustos’u ders kitaplarından kaldırması. Maalesef Milli Bayramları millete yabancı göstermeye çalışan bir parçalayıcılık yurtta hakim oldu. Milli Bayramlar’da duyulan heyecanın azaltılmasına uğraşıldı. Devletin ucunun Milli Bayramlar’ı yurt dışında karşıladığına şahit olduk.

Üzülmemek mümkünsüz. Ve ancak unutulmayacak. Eli silah tutan her 10 erimizden 6’sının Şehid olduğu bir Kurtuluş Mücadelesi’ni bu millete unutturabilecek bir rüşvet yoktur.

İnancı sağlam olmayanın ayakta kalamayacağı bu süreç içerisinde bir tane bile hatalı karar vermeyen Gazi Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk’ün vatan, ata, ana, Allah aşkı sayesinde; Türk Silahlı Kuvvetleri daima ve nesiller sonrasına örnek olacak destansı bir savunmanın anısını Türk Ulusu’na miras bırakmıştır.

19 Mayıs 1919 Türk’ün kurtuluş mücadelesinin teşkilat köklerinin oluştuğu gündür.

23 Nisan 1921 Türk’ün hür idaresinin devlet yönetimine sirayeti mahiyetinde TBMM’nin açıldığı gündür.

30 Ağustos 1922 Türk’ün kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaştığı gündür.

29 Ekim 1923 Türkiye’nin doğum günüdür.

Milli Bayramlarımız bunlardır.

30 Ağustos nefret değil, üstünlük günüdür. En kötü halimizle en güçlüye karşı üstünlüğümüzü kabul ettirdiğimiz gündür.

Meydan-ı şehâdette Allah yoluna revân.

Yılmadan…