Söylemesi ve anlaması ne kadar kolay. Cebe sığan yangın tüpü. Ufak tabii tabiatıyla. Yangın hakkında çok düşünmek, çok tedirgin hallerde olmak evham gibi görünebilir. Yine de televizyonda ana haber bülteninde bir düğün gösterildi… Düğünde yanarlı dönerli bir düğün pastası geliyor. Üzerinde gazlı yanar püskürtücüler var. Sürekli kıvılcım ve alev üfürüyor. Bunlardan biri aniden sönüp tutuşmamış gazı hemen yanı başındaki adamın gömleğine püskürtüyor. Yanmakta olan diğer düzeneklerden birinin ateşi adamı bir anda tutuşturuyor! Adam koşa koşa gömleğini çıkarıyor! Ancak fanilasınada işlemiş! Yanıyor adam düğünde, koşa koşa, göz göre göre! Yanındakilerden birinin ya da kendisinin cebinde bir cep yangın tüpü olsa tutuşmaya anında müdahale ile durumun kötü hal alması engellenebilecek.

Maalesef Türkiye’de yaygın değil. Hatta yerli üretimi mevcut mu net değil. Halbuki zaten halihazırda yangın tüpü yapıyoruz. Demek ki kimyasal bileşenlerini falan biliyoruz ne püskürteceğimizin. E sprey deodorantta yapıyoruz. Tamam o zaman işte. Yapalım bunu memlekette.

Tabii üreticinin ön alıcısı olursa bu iş kolaylar. Yani örneğin devlet kalkıp potansiyel üreticiye “Saygıdeğer üretici… Bunu şu standartlarda yaparsanız biz toplam 20.000 tane siparişimizi şimdiden veriyoruz…” derse araştırma&geliştirme faaliyeti motive edilebilir.

Tabii ki standartlar var. Örneğin biyolojik fizik üzerinde tahribat yapmamalı. Yani vücuda sıkmanın bir zararı olmamalı. Koyun çevirme (kuzu değil) ateşi kadar miktarda ateşi 2 saniyede söndürmeli örneğin. Ayrıca mini tüpün dayanıklı olması gerektiğini söylemeye gerek olmamalı. Bir de abartı fiyatlar olmamalı. Bunları Batı Avrupa’da 75 Euro’dan falan satıyorlar! Tanesini! 2.250 TL! Canavarca para! 5.000 tane sipariş demek 11 milyon 250 bin Lira demek! Niye söylüyorum? Biz ucuza mâl etmeliyiz. Yahu bunun pahalı kısmı demiri ve kimyasalı değil mi? Yapıyoruz zaten bunları. Küçüğünü yapacağız sadece.

“Öyle deme. Püskürtme kısmı çok önemli.”

Büyüğünü yaptığımız şeyin küçüğünü yapmak dert olmamalı bize. Ve fakat bu konu “Zaten vardır yahu” diye dikkatimizi yanıltmış. Maalesef internette bunlardan satın almak istediğimizde Türk bir üreticiye denk gelemiyoruz. Almanya’da, İngiltere’de, ABD ve Japonya’da var örneğin. Çin “bizde yapıyoruz” iddiasında ve ancak yaptıkları zabazingo değerinde “ürünler”. Yani Çinli internet sitesi “Bizde var!” diyor, siteyi ziyaret edince görüyorsun ki cep yangın tüpü falan yok.

www.amazon.com.tr bunlara benzer şeyler satıyor. Şaşırtıcı şekilde cep yangın tüpü tutacakları gani gani satılıyor ve ancak cep yangın tüpünün kendisine gelince en küçüğü 750 ml… Yahu zaten 1 litrelikler piyasada var. Dünya’ya baktığımızda pazarda 400 ml hazneli cep yangın tüpleri var.

Bunları yaparsak… Ayrıca vericiler yerleştirilmiş özel eğitimli yangın köpeklerimiz olursa ormanlık alanda ateşlenme olduğu anda haberdar oluruz. İsviçre’de ve Kanada’da Saint Bernard köpeklerin boyunlarında donmakta olan insanı kurtaran içecekle dolandıklarını ve acil durumda yardıma muhtaç insana bunu içirerek yardım ettiklerini bilenler bilir. Tabii bunlar eğitimli köpekler… Yangın

gördüğünde merkeze ikaz sinyali gönderen köpekler gibi örneğin… Kolay değil, bir köpeğe yangına müdahale eğitimi verebilmek düşünülebildiğinden çok daha meşakkatli olabilir.

Yurdun dört bir yanı yanıyor. Aynı gün içinde dört farklı bölgemizde yangın oldu geçtiğimiz hafta! Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri’nde yangınlar vardı! Bu cep yangın tüpü yaygın olsa ve yangınlar riskini %7 azaltsa yine müthiş olaydır. Ayrıca sadece orman yangınları da değil: insanlar tutuşuyor bazen! Adam yandı düğünde resmen!

Artık yangını bir düşman olarak görmek gerekiyor. Bildiğiniz, işgalci bir düşman. Yakıp yıkan, yağmalayan, öldüren bir düşman. Ona karşı silahlarla karşılık vermemiz gerekiyor. Silahlı Kuvvetlerimiz yangınları jetler ile bombalamalılar. Tabii ki özel bombalar geliştirmeliyiz. Yangının oksijenle bağlantısını aniden kesen bombalara ihtiyacımız var. Daha sonra bunlarla resmen düşman askeri yerleşkesini bombalarcasına bombalayacağız yangınları. Güdümü patladığında 50m² alanda oksijeni imha ederek sönmeye sebep olan havan toplarımız olabilir.

Saçma mı geliyor? 2024 yılı yaz sezonunu geride bıraktık. Sadece bu sene şimdiye dek Türkiye’de 30 bin futbol sahası büyüklüğünde orman kül oldu. Bu demek oluyor ki bazı böcek türleri kritik biçimde nüfus problemi yaşayacak. Bu ise farklı türde böceklerin sayısının aşırı artmasına ve dolayısıyla bulaşıcı hastalık oluşumuna çanak tutacak.

Yangınla mücadele yangından evvel yapılanlar sayesinde çok daha kolaylaşabilir. Örneğin tarım arazilerini havadan ilaçlayanları biliyoruz. Tek pırpırlı uçak ile hektarlarca tarım arazisini ilaçlayan sanayi devleri var. Peki ormanlarında havadan ilaçlanabileceğini biliyor muyuz? Daha evvel konu oldu ise dahi yine olsun; özellikle doğal yangın sezonlarında ormanlar havadan özel bir ilaç ile ilaçlanınca tutuşmaları zorlaşıyor. Yani lütfen şöyle düşünün; hani plajlara gidince yanıp istakoza dönmeyelim diye 24’lük, 32’lik Güneş korumaları satın alıp sürüyoruz. Tıpkı bunlar gibi, ağaçların yüzeyini uçaklar vasıtasıyla ilaç ile kaplıyoruz. Bu ilaç doğal olduğu için ağacın fotosentezine engel olmuyor. Ağacı nemli tutuyor. Tutuşma ihtimalini göreceli olarak azaltıyor.

Bununla beraber yangın mayınları var. Bunları ormanın belli yerlerine koyuyoruz. Her birinin altına 5 ton su alacak kadar büyüklükte depolar koyuyoruz. Bu depoların içini özel bir solüsyon ile dolduruyoruz. Eğer olur da yangın çıkarsa, yüzeyde-yerdeki mayın bunu algılıyor ve ani bir patlamayla altındaki depoyu gümletip küçük sayılmayacak bir alana söndürücü karışım yayıyor.

Ormanlar Milli Güvenlik konusudur. İşgale, saldırıya karşı ormanlar bizim yanımızda durur. Bakınız; ABD Irak’ta, Afganistan’da savaştı. Belli kazanımlar elde etti. Peki ya Vietnam? Vietnam öyle değildi. Vietnam’da her yer orman. Hatta cangıl. Yani balta girmemiş ormanlar. İçine girdiğinde görüş mesafesi sıfır! Bir metre falan değil! Bildiğin sıfır! Geniş yapraklar, dallar, sarmaşıklar surat kaplar halde… Her yer bitki! Gökyüzü görünmüyor. Kimi hedef alacaksın? Neye ateş edeceksin? Hiçbir şey görünmüyor ki!

Halbuki Irak ve Afganistan böyle değil. Biri çöl. Diğer bozkır. Açıklık alan.

Demek ki bulunduğumuz coğrafyanın bitki örtüsü söz konusu toprakların savunmasında belirleyici rol üstlenebiliyor.

Dünya Uygarlık Tarihi’nin yazdığı en üstün yapılardan biri olan Türk Osmanlı Devleti’nin ilk nefesini aldığı yaylaları kucaklayan Domaniç’in bir ağaç-orman diyarı olması basit bir tesadüf olmanın ötesinde ilahi bir anlam barındırır. Biz, Türkiye olarak yangınla mücadele tasarım ve teknolojilerinde ön planda olabiliriz.

Orman demek sağlıklı vatandaş demektir. Orman ve ormanlar, üzerinde yaşadığımız Anadolu’nun ve Trakya’nın havasını direkt etkiler. Hava kalitesi artar. Sağlıklı vatandaş aklı, hissiyatı, kasları, duyuları iyi işleyen insan demektir. Matematiksel açıdan daha rahat anlaşılması için şöyle bir izahat yapılabilir: Bu sene 30 bin futbol sahası büyüklüğünde alanda orman yandı dediğimiz de yurdun dört bir yanında yaşayan bütün vatandaşların hayatından neredeyse ikişer gün eksilmiş oluyor. Çünkü bu yangınlardan sonra yıllarca solunacak havada daha az kalite olacak. Ve bu kayıp yıllara vurunca 2 günü alıp götürecek.

Yangın düşmandır. İmha edilmelidir. Rutin ve alışılagelmiş mücadele yöntemlerinden vaz geçmemekle beraber; emsal teşkil edecek reformları yapmaktan çekinmemeliyiz. Düşününce biraz tuhaf göründüğü doğru: Yangını bombalayan F16’lar! Ve ancak özel geliştirilmiş söndürücü bombaların etkisini bütün Dünya şaşkınlık içerisinde izleyebilir.

Mini yangın tüpleri, yangın eğitimi almış özel izci köpekler, yangın bombaları, yangın mayınları, ön-yangın ilaçlamaları vs. Hepsi ve dahası yapabileceğimiz icraatlar. Şunu da unutmayalım: Odunculuğa açık orman arazisinin yangın tehlikesi daha az olur. Çünkü hepimiz biliyoruz ki ormandan ekmeğini kazanan ormanı korur.

Ormancılık ile ilgili bilgisi yüksek olan okuyucularımız olduğu muhakkak. Ki bu konu gerçekten çok ilgi çekici. Örneğin kısaca şu mevzuya bakar mısınız: Güneydoğu Asya’da tropik sayılabilecek küçük bazı adalara has bir ağaç var. Bu ağaçtan güzel mobilya oluyor ve ancak adalarda toprak yerine kum bulunduğu için bu ağaçlar çok büyüyemiyor. Sonra alıyorlar bu ağaçlardan birkaç tane ve İspanya’ya götürüyorlar. Ağaçlar azıyor! Kısa zamanda dev boyutlara ulaşıyorlar. İspanya’nın toprağı, nemi ağaçlarda bir doping etkisi yapıyor. Böylelikle kereste sektörü için hammadde bulumu kolaylaşıyor. Hangi ağacın, nerede, ne tepki verebileceği konusunda daha yapılmayı bekleyen bolca araştırma ve bilimsel çalışma var.

Bu tür nokta atışlı endüstriyel gelişmeler ülkemizin refahı için etken rol alabilir.

Yangın ile mücadele hakkında “Fire Fighters ,Fire House, Fire Engineering” gibi neşriyatlar incelenebilir. Ve ancak sektördeki en son yeniliklere yer veren bu dergilerde genellikle insanların yaşam alanlarında ki yangınlarla mücadele konu edilmektedir.

Bazen sadece mevzuatta yapılan güncellemeler yeşili savunmamızda bize destek sunmaktadır. Örneğin nasıl ki her otomobilde yangın tüpü zorunluluğu var ve bu rutin uygulamalarda kontrol ediliyorsa, traktörlerde de aynı hassasiyet gösterilebilir.

Şenliklerde tatbikat amaçlı yangın söndürüşleri yapılabilir. Yanan ateşleri en çabuk kimin söndüreceğinin belirlendiği yarışmalar vatandaşta zorunlu hallerde neler yapması gerektiği konusunda bilinç oluşturabilir.

Daha kötüsünü görmüştük diye 2024 yılı yangın bilançosunu biraz hafife alanlarımız var. Yahu, yangınsız bir yıl nasip olmayacak mı bize? Bu kadar mı imkansız? Bu kadar mı gerçeküstü? Tabutun üzerindeki yeşil örtü… Arzın üzerindeki yeşil örtü… Ha örtüyü yakmışın, ha köyünü.