Meclis’imizi mi örnek alalım? Can çekişenin yanında “Oh canıma değsin!” diye bağıranlardan mı olalım? Dünya ölüyor! Benzetme ya da mecaz ya da ima değil; Evimiz göçüyor.
Aral Gölü. Dünya’nın en derin gölü idi. Ayrıca Dünya’nın en büyük 4. gölü idi. Tamamen kurudu. Tamamen. Bu ne demek biliyoruz öyle değil mi? Bu Arz’ın böbreğini kaybetmesiyle eş değer bir durumdur. Yerküre’nin daha bebek bir gezegen olduğunu unutmazsak daha emekleme zamanlarını yaşayan gezegenimizin böbreğini kaybetmesinin ne demek olduğunu belki daha net anlarız.
Aral Gölü demek Türk demektir. Türk demek Aral Gölü demektir. Ve Aral kurudu. Türk Soyu’nun binlerce yıllık mitolojisinin temelinde 3 coğrafi belirteç vardır. Bunlar Ural-Altay Dağları, Baykal Gölü ve Aral Gölü’dür. Ergenekon destanın mekanı olarak Aral Gölü’nün kıyısı işaret edilir. Türk için Aral Gölü’ne sahiplenmek sadece doğal bir durum değildir. Tarihimiz, ulusal kültürümüz söz konusudur.
İsraf projelendirmelerle zaten birbirine bağlı olan Karadeniz ve Marmara’yı “bütünleştirme” amaçlı “çılgın projeler” için yüzlerce dozer, tonlarca mazot, binlerce kamyon, on binlerce işçi kullanan Türkiye Aral için “akl-ı selim” bir proje üretebildi mi? Ergenekon dedik. Aral’ı Hazar Denizi’ne, Hazar Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan boru hatları yapmak, dağları delmek mi zor geldi? Yoksa bu durumun sebebi safî ilgisizlik midir? Tıpkı TBMM’de konuşması esnasında kalp krizi geçirip görev başında canını teslim ederek Şehit mertebesine eren Hasan Bitmez’in can çekişen bedenine “Senin hakkın budur!” diye anıran kadın gibi; ölmekte olan Dünya’ya nazire mi yapacağız? Aral Gölü kurudu demek Dünya’nın canının %10’u çıkmış demektir.
Şimdi… Ne yapacağız? Yas tutup “Yazık oldu” falan mı diyeceğiz? Ya da fikir mi üreteceğiz? Düşünecek miyiz? Eğer bunları yapacaksak hızlı yapmalıyız çünkü önümüzde dev bir saha çalışması ihtiyacı vardır. Uluslararası forumlar derhal oluşturulmalıdır. Önümüzde bir fırsat var bile diyebiliyorum. Çünkü şu anda Aral Gölü’nde gölün zeminini görüyoruz. Buraya suyu havzasında daha verimli tutup yeraltı sızmalarını azaltan türden deniz kabukları ve hatta özel taşlar döşeyebiliriz. Daha sonra Hazar’dan su çekeriz. “İyi de Hazar’ın suyu da azalıyor?” Hazar’ı da Karadeniz’e bağlarız basit bir boru hattı ile. Böylece Aral ve Hazar dolaylı yoldan açık denizlere bağlanmış olur. Açık denizlerin su yüksekliği seviyesi her yıl artmakta. Bu da ayrı bir sorun. İşte bu Aral-Hazar-Karadeniz bağlantısı su için alan oluşturması hasebiyle yükselen su seviyesini dengeleyici bir unsur olacaktır.
Şu anda yanmakta olan bir ormana bir kova su dökmek ile Aral havzasına bir kova su taşımak aynı mukabildedir. Yani durum acildir. Paramız mı yok? Dünya Bankası ve IMF Aral Gölü’nü Kurtarma Projelendirmesi için Türkiye’ye uygun koşullu kredi açmak konusunda çekingen davranmayacaktır. Bundan neredeyse eminim.
Aral Gölü’nün kuruması ile Avusturalya Kıtası’nın külliyen batması neredeyse aynı doğal etki kuvvetine sahiptir. Aral Gölü’nün kurumasından bu Yeryüzü’nde etkilenmeyecek bir tane canlı, bir tane kum taneciği yoktur. İstanbul’a kışın kar yağmıyor. Neden? Çünkü Aral kurudu. Moğolistan’da arılar bal yapmıyor. Neden? Çünkü Aral kurudu. New York’a Ocak ayında kar yerine yağmur yağıyor. Neden? Çünkü Aral kurudu.
Uluslararası bilim otoriteleri tarafından 2024 yılının Dünya tarihinde kaydedilmiş en sıcak yıl olacağı uyarıları yapılıyor. Yani etken kurumlar ve teşkilatların insanlığa mesajı net: “Başınızın çaresine bakın!”. Yazın sıcaklık gölgede 49° olduğunda, sorarım: yemek yenebilir mi? Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ni kuran Ata üç temel unsuru devletin her daim hedefinde tutmayı öğütlemiştir. Bunlar güvenlik, ormancılık ve sanayidir. Aynen bu sırayla. Devlet kuran, cumhuriyet oluşturan bu kurucu zihniyettir ki açtığı çeşitli fabrikalarla ülkenin üretimini katlarken aynı zamanda Ankara bozkırının ortasında dev bir orman oluşturmayı başarmıştır. Aynı ormandan 18.000 ağaç kesilerek yerine saray dikilmesini mazur gören algıdır ki Aral Gölü’ne ilgisizdir.
Aral Gölü’nün kurumasına delice yaklaşım ise şöyledir: “Olaya iyi-!- yanından bakmak lazım. Bundan 1.000 yıl evvel bir insan evladına “Aral Gölü’nü kurutma” fikri imkansız gelebilirdi. Yani mümkünat dışında. Yapılamaz anlamında. Ama bir bakıyoruz ki şaka maka koca göl kurudu! Demek ki biz insanlar bu Dünya denilen gezegeni resmen ve net bir biçimde değiştirebiliyoruz. Bu aslında uzaydaki farklı gezegenlerin yaşamsal koşullarını değiştirebilme kabiliyeti açısından umut verici. Yani evet, bu özelliğimizi Dünya’da olumsuz kullanıyoruz ve ancak farklı gezegenlerde bu kudretimizi iyiye yöneltip insan için yaşanması mümkün ortamın oluşması için yönlendirebiliriz.”
Aral Gölü’nün kurumasına sessiz kalan bir Türk, bir insan hiç kuşku olmasın ileride “Zararlı Nesil” olarak anılabilecektir. Gelecek, şu anın insanından bahsederken Dünya’nın çürümesine tepkisiz kaldığımız için “Berbat Nesil” diyebilecektir. Elimizde akıllı telefon, kolumuzda anlık tıbbi ölçer varken bunu kabullenmek belki biraz zor olabilir. Gelecek, mağara insanlarının bizden daha makul insanlar olduğundan bahsedebilir.
80 milyonluk Türkiye’de her birimiz Aral Gölü’ne 1 litre su taşısak, Aral Gölü’nün doğal su miktarına kavuşması için bunu 1.250 defa yapmamız gerekir.
Bu bile imkansız değil.
Zaman karar zamanıdır. Kararı uygulama zamanıdır.
Deli gömleği denilen şey aslında görünmezdir. Şeffaftır. Olmakta olanlar hakkında tepkisizlik ve uyuşukluk halinin aslında el-kol bağlı oturtulmaktan farklı olmadığını anlamak gerekir.
Lütfen Türkiye’nin gündemine Aral Gölü’nü Kurtarma faaliyeti ihtiyacını taşıyalım.
Alınmayın lütfen; sizi seviyorum ve ancak Aral’ı daha çok seviyorum.
Anadolu’nun siyasi güvenliği nasıl ki Tuna’dan, Kafkasya’dan, Mezopotamya’dan başlar ise yine Anadolu’nun coğrafyası ve doğal koşullarının korunması tekrar aynı konumları işaret eder. Yani Anadolu’nun baharda yağış alması ile Aral Gölü arasında direkt bağ vardır.
Aral Gölü’nü korumak insanî vazifemizdir.