Gelin bu sefer hoyrat olalım. Edebi hovardalık yapalım. İnsanların haklarında yıllarca düşündüğü, araştırdığı konuları birkaç cümle ile ele alalım. Bir tür fasl-ı edebiyat gibi yani. Hızlı ve öz bir potpuri.

Öyle bir memleketimiz var ki sıkışan devlet erkanı kapağı hemen yurtdışına atıyor. Yolsuzluğa bulaşan bürokratlar Hariciye kadrosunda Dünya’nın abuk sabuk yerlerine gönderiliyor. Siyasi tablonun bunalttığı politikacı hemen bir yurt dışı gezisine çıkıyor. Biz çirkin gündemden uzak durmaya çalışalım.

Bildiğiniz üzere biz Türkler artık “Uzay Milliyeti”yiz. Dünya’nın dışına çıkmış iki adet T.C. vatandaşı mevcut. Maalesef hepimiz biliyoruz ki uzaya giden aslında biz değildik. Biz pakettik sadece. Kargoyduk yani. Ne atmosferin dışına çıkan füze Türkiye tarafından yapıldı, ne taşıyıcı kapsül Türkiye tarafından yapıldı. Hatta hiçbir şey Türkiye tarafından yapılmadı. Astronotların Dünya’ya dönüşlerinde onları Türk Deniz Kuvvetleri karşılamadı bile. Yani yapabileceklerimizi bile yapmadığımız bir hüsran idi bu. İşin kötü tarafı şimdi kendimizi uzaya çıkmış addetmeye başlamamızdı. A’dan Z’ye her şeyi Amerika’nın hallettiği bir operasyondu bu. Benim bu noktada göz boyamayı zanaatı haline getirmiş hükümete bir önerim var: Bırakın Türk astronotları uzaya Hindistan taşısın. Adamların adam akıllı ve milli uzay araştırma projeleri var sonuçta. Ve daha ucuz tabii.

Eskiden çizgi-film izlemiş olanlarımız belki hatırlar: He-Man diye bir çizgi-film vardı. He-Man kelime anlamı olarak “Erkek Adam” gibi bir manaya sahip. Bu çizgi-filmde “Hayvan Adam” diye bir karakter vardı. İşte benim zorum bu Hayvan Adam’la… Hepinizin bildiği üzere Yarasa Adam vardır. Örümcek Adam vardır. Akrep Adam vardır. Ve fakat işte bu Hayvan Adam tüm bu karakterleri ekarte ediyordu. Sonuçta hayvan kelimesi tüm bunların üzerinde kapsayıcı bir etkiye sahip. Yani yarasa da hayvan, örümcekte hayvan. Hayvan Adam bu biçimde tüm hayvan karakterli kahramanları iptal etmek demek oluyordu. Hayvan Adam deyince hayvanlığı mı daha ağır basıyor, insanlığı mı acaba?

Ekonomi için alternatif çözümler; “Sayın seyirciler, şu an Manyas Gölü’nün yanında etrafı telle çevrilmiş dev bir kafesin içinde bulunuyoruz. Burası dev bir halı saha gibi ağlar ve tellerle çevrelenmiş 5km²’lik bir alan. Burada şu anda tamı tamına 50.000 leylek bulunuyor. Kuzeyden güneye göç yolu olarak seçtikleri bu rota üzerinde devlet devreye girdi ve leyleklere el koydu sayın seyirciler. Hükümete göre bu leylekler milli zenginlik ve hazinemiz. Bu bağlamda değerlendirilmeleri gerekiyor ve yurtta tutulmaları gerekiyor. Bu karar ve uygulama uluslararası anlamda hemen ses getirdi. Pek çok ülke leyleklerin kendi ülkelerinden de geçiş yaptığını, Türkiye’nin leylekleri derhal salıvermesi gerektiğini gündeme getirdi. Diyanet İşleri ‘Leylek başına 5 Dolar alına, leylekler salına’ diye fetva verdi.”

Turan’a her zaman düşman olan İran nükleer silah edinmek için uzun zamandır uğraşıyor. Kimi diyor ki “Artık son aşamaya geldiler.”, kimi diyor ki “Bir halt yaptıkları yok.”. İran’ın nükleer füzelerinin menzilinde bir İstanbul rahat bir İstanbul olamayacaktır. Ancak bu konuda ortada şöyle bir malumat var: İran Rusya ile müzakere ediyor ve 4 -dört- tane nükleer başlıklı füze almak için anlaşıyor. Aslında nükleer silahların uluslararası ticareti yasak. Ayrıca İran üzerinde küresel bir ambargo var. Yine de Rusya kaçak yolla bunu yapmanın bir yolunu buluyor. İran bu silahları tatbikat esnasında kullanarak

Dünya’ya göz dağı vermeyi planlıyor. Yani Dünya’yı nükleer silahı olduğuna inandırmanın peşinde sadece.

İnsanın günde en çok yaptığı şeyin susmak olduğu dikkatinizi çekiyor mu? “Kendi kendine gülüyor.” deyip hakir görüyoruz da “Kendi kendine somurtuyor zavallı.” demiyoruz.

ABD’yi incitmek istiyorsan “Vietnam” demen yeterlidir. Vatandaşın devlete güveninin sarsıldığı bir savaştı Vietnam. “Amerika orada ne arıyor?!”. Amerika daima savunmanın ‘burada’ değil, ‘orada’ yapılması gerektiğini savunur. Bunun sebebi Pearl Harbour (İnci Limanı) Baskını’dır. ABD tehditleri uç noktalarda göğüslemenin şart olduğunu tecrübe etmiştir. Vietnam’da ne arandığına gelince; Vietnam’ın konumu Çin üzerinde baskı oluşturabilecek füze yerleşkelerini kurmak ve erken uyarı sistemleri yerleştirmek için idealdi. Bütün konu buydu. Ayrıca Çin gibi devasa bir ülkenin Vietnam’ı yutmaya çalışması kamusal adalet ile bağdaşmıyordu. Bu arada Amerika’da erkek nüfusu %61’e dayanmıştı. Bu bir iç savaş ihtimali demekti. Yani erkeklerin azaltılması gerekiyordu. Amerika Vietnam’da bir orduya karşı değil, ormana karşı kaybetti. Vietnam’daki ormanlar bizimkilerden biraz farklı. Zeminde her yer yaprak, dal, bitki. Bırak 10 metre uzağı görmeyi, bir adım öteni bile göremiyorsun. Kime ateş edeceksin? Her yer ot!

Peki Vietnam’ı niye konu ediyoruz? Çünkü İkinci Vietnam Savaşı konuşulmaya başlandı. Yani bu tartışmaların dayanağının ne olduğunu açıkçası bilmiyorum. Sonuçta ben Türk’üm; tarihimde mağlubiyet vardır. Ancak mağlup bırakmak yoktur.

Başarılı olanı yermek takıntısı ve başaranı başarısız addetme saplantısı…

Başarıyı başarısızlaştırmayı başarı sayan başarısızlar.

Beyin üzerinde yapılan araştırmaların gerçekten bir sınırı yok. Nasıl ki Evren sınırsız, sonsuz bir varlıktır, beyin de bütünlüğü asla algılanamayacak bir deryadır. Efendim beynin insan vücudu ve düşünce ile hisleri üzerindeki etkilerinin dışında konuya cerrahi yaklaştığımızda şunu görüyoruz: Artık beyin nakli yapılabiliyor. Bir insanın beyninin yaklaşık 700 sene yaşayabileceği öngörülüyor. Ve bu şu an ki beyin baz alınarak ortaya çıkan bir bilgi. Yani ileride beynin yaşam süresi artırılabilecektir. Ve fakat beynin 700 yıl yaşayabilmesi demek 70 yaşında vücudu iflas eden birinin beyninin canlı canlı ölüme terk edilmesi anlamına geliyor. Yani beyin daha yaşayabilecekken beden yetersiz kaldığı için kişi ölüyor. İşte bu noktada birileri devreye giriyor ve kişi ölmeden beş dakika evvel (canlı iken) beynini çıkarıyor ve bu beyni başka bir bedene yerleştiriyor. Böylece kişi başka bir bedende, aynı anılar ve aynı hislerle yaşamaya devam ediyor.

Size sorarım: Biri size gelip “5 dakika sonra öleceksiniz. Beyninizi kopyalamayı istiyorsanız sizi şimdi öldürmeli ve beyninizi almalıyız.” derse ne dersiniz? Ölümünüzden 5 dakika evvel ölmeyi kabullenir misiniz?

Deniz Bombası: Denize mayın gibi yerleştirilir. Patlatıldığında 3-4-5 mil uzaklığındaki sahil şeridini su basmasına neden olan bir etkisi vardır.

“Ormanı bombalamak gibi bir şey bu be!”

“Savunması nedir?”

Kalkan bombalar. Sahil şeridine bunlardan yerleştirilir. Bunlar suda ki anlık değişkenlerin anlık analizini yapıp tepki verebilme kabiliyetine sahiptir. Bir deniz bombası kullanılırsa bu bombanın etkisiyle harekete geçen su kitlesi karşı basınç ile durdurulabilir.

“Deniz Bombası canavarca, savunması ise tırto geldi bana.”

Kızıl mı, yeşil mi hakkında söylenecek olan; Kızarmadan evvel kızıl yeşildir.