"Araplaşsak mı, Avrupalılaşsak mı?" tartışmaları arasında kendi kültüründen kopup kimlik kargaşası içine düşen Türklerde, son yıllarda hızla artan bir özeleştiri ve öze dönüş var.
Araplaşmadan önceki kültürümüzün kökenini Sümerlerde görebiliyoruz.
Bizim okuyup araştırdıklarımıza göre, Sümerlerin Türkler ve Kürtler tarafından kurulan bir imparatorluk olduğunu ilk dile getiren Bulgar tarihçi veya tarihçilerdir. Sonraki yıllarda çok ünlü Alman ve diğer ecnebi tarihçiler de Sümerlerin Türklerden ve Kürtlerden oluştuğunu söylüyor.
Tarihçilerin iddiasına göre, Asya’dan gelen çekik gözlüler ile bölgede bulunan kara kafaların kurduğu devletin adı Sümerlerdir. Çekik gözlüler Türkler, kara kafalar Kürtler.
Binlerce yıldır aramıza sokulan tüm nifaklara rağmen ayrılmayışımız da bu iddiaları doğrular nitelikte.
Sümerleri yıkan ise bu modern ve zengin ülkeye mülteci olarak girip sonra ülkeyi ele geçiren Akadlar!
Sümerler, tekerleği ve yazıyı bulan, el sanatlarıyla binlerce yıllık geleneğin devamını sağlayan ve ilk kez tek tanrıya inanan bir millettir.
Türk kültürü tamamen doğaya ve doğal olaylara dayalıdır. Doğa, Tanrı’nın insana koruyup kollaması, hayatta kalmak için kullanması için emanetidir.
İşte birkaç basit örnek:
Arapların yılbaşı kavramı, Hz. Ömer dönemine kadar pek belli değilken, Halife Ömer’in uygulamalarıyla Kamerî ay esasına dayalı, hicretle başlayan ve her yıl değişen yılbaşı uygulaması 1400 yıllık bir geçmişe dayanır. Modern Avrupa’nın yılbaşı ise Hristiyan mezheplerine göre değişkenlik gösterse de en güçlü olan Katolikler kendi inançlarını dünyaya kabul ettirmiş ve 2025 yıldan beri 1 Ocak’ı yılbaşı olarak kutlamaktadır.
Dünyada onlarca takvim ve bir o kadar da yılbaşı olsa da genelde kabul gören birkaç takvim vardır. Ancak hiçbir takvim ve yılbaşı, Türklerin ki kadar doğa ile entegreli değildir.
Aralık’ta yağan kar yılın ilk karı değildir, Mart’ta yağan kar da son karı değildir.
Oysa Türk takviminde yılbaşı doğa ile doğrudan bağlantılıdır ve baharın başladığı tarih 21 Mart’tır.
Nevruzun müjdeleyicisi, üç hafta süren cemre hareketleridir. İlk cemre 19-20 Şubat’ta havayı ısıtmaya başlar, 26-27 Şubat’taki ikinci cemre suları ısıtır. Son cemre ise 5-6 Mart’ta toprağı ısıtır. 21 Mart’ta doğa uyanışa geçer. İşte bu, Allah’ın kanunu ve Türk’ün yılbaşıdır.
Cemre, Türk ve Altay halk mitolojisinde İmre, İmere veya Emire adıyla anılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Emire, baharın gelişini temsil eder. Anadolu Türkçesindeki, Arapçadan gelme “cemre” sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hâli olduğu söylenebilir. Kelimenin mecaz anlamı, temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateşin, aşk kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir.
Isıtan, temizleyen kor ateş cemre, içimizi ve yüreğimizi ısıtsın. Yaklaşan Ramazan’da fırsatçıların zam ateşine dönüşmesin!