Kısaca ve kabaca yöneticilerin halk tarafından seçilmesine demokrasi denir.
Demokratik ülkelerde her şey seçimle belirlenir. Çoğunluğun seçtiği iktidar olur. Azınlıkta kalanların hakları Anayasa ve seçilemeyen muhalefetin desteği ile korunur.
Tanım güzel de bu demokrasi her ülkede işler mi? Bizde de görüldüğü gibi işlemez…
Bazı ülkeler demokrasiye geçmişler ama seçme ve seçilme hakkını herkese vermemişler.
Bizde her bir birey seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Düşünün ki Müslüman ülkelerde kadın dört duvar arasına layık görülürken Avrupa bile kadına seçme seçilme hakkı vermezken Atatürk, yoktan var ettiği ve elleri ile kurduğu ülkesinde kadınlara ilk seçme seçilme hakkı veren dünyadaki ilk ve tek liderdir.
Osmanlı döneminde sayımlarda; erkekler, küçük baş hayvanlar, büyük baş hayvanlar sayılırken kadının esamesi bile okunmamıştır. Bu haklarla bugün gazeteci, televizyoncu, yazar, hâkim, savcı Vs. olan o kadar kadın var ki, Atatürk’e hakaretler ediyor. Şeriat isteriz diyor. İşte bizim demokrasimizin geldiği yer tam da burası..!
Allah’ın indirdiği Kur-an, “Oku” diye başlıyor. Emevî’nin sıralamasını değiştirdiği Kur-an, “Namaz kıl” diye başlıyor. Kuran, “Din Allah’ın olana kadar onlarla savaşın” diyor. Kur-an düşmanı Şeyhler, “Kur-an yetmez, anlaşılmaz, siz bizim uydurduğumuz hadislere bakın” diyor. Kur-an, “Sizde, sizden öncekiler gibi dininizi mezheplere, tarikatlara, cemaatlere bölmeyin” diyor. Şeyhler, “Peygamberimiz benim ümmetim 72 buçuk millete bölünecek siz bize inanın” diyerek haaşa Kur-an ile Peygamberi yarıştırıyorlar. Kur-an, “Ey gerçekleri gizleyenler, ben sizin inandıklarınıza inanmam sizde benim inandıklarıma inanmazsınız. Şu hâlde senin dinin sana benim dinim bana” diyor. Bizim bölücüler laikliğe karşı çıkıyor. Tabi burada laikperestler de suçsuz değil !
Havalı tabir ile Ortodoks İslam’ın yerini Heteredoks İslam alıyor. Yani indirilenin yerine uydurulan geçiyor. Elleri ile yazdıkları kitapları bunlar göklerden geldi diye kendilerini Allah’ın ve Peygamberin önüne geçirip Kuran’ı da yetersiz, sadece bir 'ölü kitabı, şifa kitabı 'olarak gösterenler kazanıyor.
Dini, diyaneti, Kur-an’ı okuyup anlamayı, Dini yeniden Allah’a vermeyi teşvik eden, cehalete savaş açan, köleliği, diktatörlüğü, sömürüyü elinin tersi ile iten, köylüyü, çiftçiyi efendi ilan eden adam kaybediyor. İlimi, bilimi yok sayan, Mercedeslerle gezen adamlar Müslüman sayılıyor ve kazanıyor.
Aynı döngü içinde Selçuklu yıkılıyor, Osmanlı yıkılıyor sıra Cumhuriyetimize gelmiş. Bizim demokrasimiz bizi yok ediyor. Ahali uyuyor.
Peki nasıl bu hale geldik ? Atatürk, dincilerin yıktığı Osmanlı ve Selçukludan ders çıkararak, “Din Allah’ın olacak” diyerek başlattığı mücadelesinde, tüm din tüccarlarını temizledi. O tekkeleri kuran İngilizleri temizledi. Tertemiz bir ülke kurdu. Ancak ondan sonra gelenler dincilerle, dindarları da aynı kefeye koyarak dindarları dışladı. Bu sefer de halk inançları ile dışlanmaya başlamıştı. Din yoksa Türk halkının yenecek güçte yoktur. Düğmeye basıldı. Ezilen dindarları da arkasına alanlar, ülkeyi önce NATO ya bağlayarak kazanılmış bağımsızlığımızı yeniden satmaya başladılar. Arkası yumak söküğü gibi geldi. Mehmetçiğin arasına Coniler girdi. Coniler isim değiştirdi. Arap isimleri aldılar. Arap isimli coniler. Ordumuza, ortamıza, camimize, cemimize, cemiyetimize girdi.
İktidar çaresiz sık sık kendisini eleştirmeye başladı. Naslar mas oldu. Mülakatlar olmamalıydı diyorlardı. Olmalı ama adil olmalı diyerek eskiden adil olmadığını dillendirmeye başladılar. Ekonomide söylenen itirafları zaten biliyoruz. Asıl bunları dillendirmesi gereken muhalefet nerede diyecek olursanız. Ulaşılamıyor.