BÖLÜM I

Bir yıllık serüven sonlandı. Yıl boyunca milyonlarca taraftar statları doldurdu. Ligde yer alan takımların formaları toplamda milyondan fazla sattılar. Sezon boyunca tüm maçlar ve statlarda toplamda 100 tondan fazla çekirdek çıtlandı. Bizim stadın köşesindeki minibüs köfteciye sordum. “Ne kadar köfte sattın abi?” Tabii… Araştırmacı gazetecilik. Adam gözümün önünde mırıldana mırıldana hesap yaptı: “2 ton gitti… tanesi 20… ayda 10 bin küfte etse… 8’den 80 bin… 80 bin köfte falan satmışızdır çok şükür.” dedi. Ben tabii bunu duyunca dedim “Yahu köfteci milyoner o zaman be!” Bu demek oluyor ki yurt genelinde stat etrafı köfte ve sucukçularında tonlarca et tüketildi. Yani nihayetinde muazzam bir ekonomi bir yıl daha çarklarını çevirdi.

Türkiye Süper Ligi’nin bu sezon ki şampiyonu Galatasaray oldu. Ligin başlangıcı ile ilgili unutmamak gereken bir mevzu var: Ligin başında ve lig boyunca dendi ki “İlk 2 Şampiyonlar Ligi, üçüncü Avrupa Ligi, dördüncü Konferans Ligi’ne gidecek. Türkiye Kupası galibi ise Avrupa Ligi’ne gidecek.” Bunu akılda tutalım. Çünkü lig kapanırken işler değişti. Bir tuhaflık oluştu. Neyin niye olduğu anlaşılmaz hâl aldı.

Efendim, Galatasaray şampiyon oldu. Bu Türkiye için iyi mi oldu tartışılabilir. Türkiye’de futbol yorumcularının çoğu futbolu Türkiye Ligi’nden ibaretmiş gibi gösteriyorlar ve ancak durum böyle değil.

“Müthiş Galatasaray! Harika Cim Bom!” uluslararası mecrada ne yaptı sorabilir miyim? İsviçre’nin Genç Oğlanlar adında takımına daha Şampiyonlar Ligi ön elemede elenip madara olmadı mı bu Galatasaray? Oyuncular çıkmaları gereken maç sayısının yarısını neyse ki geçti. Sezon ortasında Avrupa’ya “güle güle” deyince yaklaşık 10 maça çıkmamış oluyor futbolcular. Yarı grev gibi bir durum.

Okan Buruk çok üst seviyede bir futbolcuydu. Ancak berbat bir maç sonu konuşmacısı. Genç Oğlanlar’a elendiği akşam maçın basın açıklamasında “Avrupa Ligi’nde şampiyon olacağız!” dedi! Yahu daha yeni taze elenmişsin… bunu söylemenin zamanı mıdır?

Bu gaza müsait haliyle futbolcuyken Dünya Kupası’ndan sonra “Bizim heykellerimizi dikin!” demişti. E oha artık! Yani ohası şöyle; biz heykel dikerdik dikmesine de sen kalkıp ne diye “Benim heykelimi yapın” diyorsun ki?

Patavatsız yani. PAF takımı antrenmanını ne kadar sıklıkla ziyaret ettiğini bilmiyorum.

Galatasaray’ın şampiyon olduğu ya da şampiyon edildiği, yeni sezonda Avrupa maçlarının başlaması ile belli olacak. Türkiye Ligi’ni uzak ara kazanan takım Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final’e rahatça uzanır öyle değil mi? Yani hakiki futbol söz konusu olduğunda bu durum böyle. Çeyrek Finalde 8 takım var: 2 İspanyol, 2 Alman, 1 İtalyan, 1 İngiliz, 1 Fransa, 1 (Portekiz, Hollanda ya da Türkiye)… En basit mantık böyle diyor. E artık Türk Ligi’ni 10 puan farkla sırtladığına göre uluslararası mecrada cevval bir biçimde dağıtır ortalığı Galatasaray öyle değil mi?

Yoksa yine Türkiye’de şampiyon olup uluslararası mecrada önüne gelene yenilip elenmek mi başarı addedilecek?

Peki ya Fenerbahçe? Denildiği gibi; Türk futbol yorumcuları genellikle her şey bizim ligimizden ibaretmiş gibi bir tavır sergiliyorlar. Ve ancak durum böyle değil. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş bir çok branşta faaliyet gösteren dev kulüplerdir. Şimdi ben bir Fenerli’ye soruyorum: Fenerbahçe bu sezon Türkiye Süper Ligi’ni mi kazansın, ya da Avrupa’nın en önemli basketbol kupası olan Euroleague’in şampiyonu mu olsun?

Bu durumda şunu sormak gerekiyor: Yahu bu Fenerbahçe tayfası Euroleague Kupası’nı kaldırdığı sene yönetimini nasıl sportif başarısızlıkla itham ediyor be?! Euroleague demek Avrupa’nın en büyük kupalarından biri demek. Türkiye’de ise ligde ikinci olmuşsun. Yani bir hezimet falan da yok.

Ligin en önde gelen yıldızı Mourinho’ya takımı emanet etmişsin. E sen daha ne istiyorsun be?

Bu gezegende, futbolda, kulübenin süper novası Mourinho’dur. Buna pek uyanamadı buralar.

Beşiktaş ne yapsın o zaman? İkinciden 20 puan ara ile dördüncü olmuş. Niye Fenerliler gibi “Yönetim istifa! Herkes istifa!” diye bağırmıyor Beşiktaş taraftarı?

“Berbat! Bitik!” durumda ki Beşiktaş bu sezon Türkiye’yi Galatasaray’dan daha iyi temsil etti denebilir. Şampiyonlar Ligi’nden daha ön elemede elenmedi. Avrupa Ligi’nde ise saygın sayılabilecek bir sıralama sonucu elde etti.

Sezon boyunca Beşiktaş’ın ne kadar kötü vaziyette olduğunu konuştuk. Dördüncü olarak bitirdi ligi nihayetinde. Bunun yanında Beşiktaş’ın ekonomisine saldırıldı yıl boyu. Kulübü yönetmeye aday kişiler Beşiktaş’ın 40-50 milyon Dolarlık borcunu mesele haline getirdiler. Yahu, Beşiktaş Dünya’nın en zengin kulüplerinden biri! Sırf Boğaz’a nazır Yalı Stat (Yalı Stat diyorum ben İnönü’ye) bile 50 milyar (milyon değil) Dolar eder be! Bunun yanında sayısız salonlar ve spor tesisleri, dev imaj ve tanıtım sözleşmeleri, muazzam sponsorluklar vs… Bunlar onlarca milyar Dolar demektir. Nasıl oluyor da Beşiktaş’ı fukara gösteriyorlar aklım almıyor. Önce kulübün çok kötü halde olduğuna herkesi inandırıyorlar ve sonra kulüpten çalarak kulübü bu inandırdıkları hale getiriyorlar. Beşiktaş’ı borç batağında gösterip mal varlığını satmak istiyorlar ki buradan cukkalama yapabilsinler. Nitekim %400 bedelli sermaye artırımı fiyaskosu bunun uygulaması idi.

BJK yönetimi neden “Önümüzdeki sezon şampiyon olacak bir takım oluşturmaya çalışıyoruz.” diyemiyor? Beşiktaş sezon başında şampiyonluk hedefinden uzak ise Beşiktaş bitirilmiş demek olur.

Beşiktaş’a, Fener’e, Cimbom’a yuh!

Eyüb’e, Ümraniye’ye, Kasımpaşa’ya, Başakşehir’e bravo!

Durum bu.

İktidar yanlısı semt takımları yükselirken en köklü ve T.C. ilkelerine bağlı kulüpler yıpratılıyor.

Birileri birilerinin kulağına fısıldıyor: “Fener’i akepeli yapmadıkça yurt genelinde hakim olamayız.”

Dikkatinizi çekti mi acaba? Ülkenin ekonomisi göçünce TRT1 bir anda Avrupa Kupa maçlarını şifresiz yayınlar oldu! Milli maçları ise özel kanal (ATV) verir oldu.

Futbolcu sözleşmelerinde de bir acayipleşme dönemi yaşıyoruz. Artık futbolcular kulüplere para öneriyor! Yanlış okumadınız. Adam Real Madrid’de oynamak için kulübe 30 milyon Amerikan Doları veriyor örneğin. Parayı ise yatırımcılardan sağlıyor. Böylece önünde ki yıllarda bu 30 milyondan fazlasını kazanır hale gelmesi ümit ediliyor. Tuhaf bir durum. Transferde futbolcuların kendilerini önerdikleri dönem.

Oyuncu al. Bir sezon oynat. Oyuncunun CV’sine Türk Ligi girmiş olsun. Böylece aldığından üç beş daha pahalıya sat. Böyle takım anlayışı mı olur? Milli ligimizin prestijinin sömürülmesidir olan. İyi kötü saygın bir ligimiz var. Çünkü köklü. Bir futbolcu bizim ligimizde oynadığında, dakika doldurduğunda, değerleniyor. Ancak al-hemen sat anlayışı sportif istikrara engel oluyor. Böylece uluslararası başarı elde edemiyoruz. Ve nihayetinde ligimizin imajı zedeleniyor. Takımın öne çıkan oyuncusunu satmak geleneği peyda oldu.

Arda’nın Real Madrid’den Fenerbahçe’ye gelmesi çok güzel olabilir. Arda’ya Şampiyonlar Ligi’nde süre şansı oluşturmak Türk Futbolu ve küresel spor için önemlidir. Çünkü Arda gerçekten yadsınamaz nitelikte bir yetenek.

Dünya yıldızlarını ligimize kazandıran yönetimler vardı eskiden. Lütfen sadece şu isimleri bir hatırlayınız: “G.Hagi, Ortega, Schumacher, Taffarel, Roberto Carlos, De Boer, Pepe, Nielsen, Quaresma, Anelka, Guti, Conceiçao, Cisse, Güiza, M. Gomez, Okocha, Jardel, Alex, Aboubakar, Ilie, Kezman, Kleberson, Ahmed Hasan, Moldovan, Amokachi, Drogba, Demba Ba, E. Bolic, E. Baljic, Eto, Adriano, Nani, Podolski, Uche, Popescu, Eboué, Ribbery, Gedson, Van Hoijdonk, Van Persie, Högh, Cevad Prekazi, Sneijder…” Bu isimlerin sahip olduğu küresel etkiye sahip kim var şu an ligde?

Mourinho.

Ancak o bir teknik direktör. Peki kulübede ligimiz tarihinde yer alan şu isimleri Dünya unutabilir mi? Del Bosque, Lucescu, Feldkamp, Parreira, Löw, Daum, Gordon Milne, Toshack, Derwal… Şaka değil; bu adamlar futbolun en üstün zekaları idiler.

Ligimiz eski kalitesinde değil.

Önümüzdeki sezon Süper Lig’de mücadele etmek için Play Off’a kalan Boluspor ve Erzurumspor’un Süper Lig’e çıkmasını çok istedim. Çünkü karlı sahalar futbolda bir zenginliktir. Kırmızı top. Lapa lapa yağan kar eşliğinde maç. Belki basit bir yaklaşım olabilir. Ve ancak bu böyle.

Süper Lig’de ilk 6’daki 5 takım İstanbul! Bu sağlıklı bir olay mı? Durumun tek sebebi iktidarın kendisine oy çıkaran İstanbul semtlerinin takımlarını destekleyerek haksız rekabete yol açarak sahaya yolsuzluk bulaştırmasıdır. Sebep bu kadar açık ve net. Bolu’nun nüfusu 316 bin, Ümraniye’nin 720 bin. Hangisinin memnun olmasını önemser hükümet sizce?

Tam biz 15-30.000 kişilik statlardan 40-50.000 kişilik statlara geçiş yaparken Batı Avrupa 40-50.000 kişilik statlardan 70-80.000’lik statlara geçiş yaptı. Kalkınmak. Biz 2 gelişirken onlar 5 gelişti. Bu bizi gelişmiş yapar mı?

Saha kenarında ağaç görmek. İnönü Stadı’nda, köşe gönderinin arkasında bir erguvan ağacı. Ya da Şükrü Saracoğlu Stadı’nda kale arkasına bir meşe. Yani romantik bir hava takınmaya çalışmıyorum. Ve ancak 90 dakika yeşile bakınca “Sahanın etrafında niye hiç yeşil yok?” demeye başlıyor bünye.

Samimi ve gerçekçi olalım: Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmadan ve Şampiyonlar Ligi Kupası kaldırmadan en üst sınıfta bir futbol mertebemiz olamayacak.