Bu köşede birkaç kez anlattım; kapalı alanda sigara yasağına karşı çıktığım için bir kaymakam bana, “Kuralcı bir ülkeden gelmişsin, burada kurallara uymuyorsun,” diye serzenişte bulunmuştu.

İş yerimi mi açacaksın? Mekanın büyüklüğü kadar park yeri temin etmek zorundasın. Ev mi yapacaksın? Daire sayısı kadar park yeri göstermek zorundasın. Belediye misin? Çarşı, pazar ve park yerlerin için otopark yapacaksın. Toplumun genel ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal imkanları sağlayacaksın.

Sen dar sokaklara büyük marketler açılmasına imkan ver, koca koca apartmanların yapılmasına müsaade et ama park yerini sorma, sorgulama. Belediye olarak otopark yapma, yaptırma; sonra oraya buraya "park yasak" diye yasa çıkar, ceza kes. Gel de bu yasalara uy!

Bilen bilir, benim kahve hayatım yoktur. Akşamları kolay kolay evden çıkmam. Okey, pişti adı her neyse, tek bir oyun bile bilmem. Ben bilmem, ben oynamam, ben gitmem; o zaman “yasak” demek doğru mu?

Kamu için çalışan her kesim, kamunun her kesiminin ihtiyaçlarına saygı duymak zorundadır. Ben basınım, halkın ihtiyaçlarını dillendiririm. Sen valisin, kaymakamsın, vekilsin; istersen başbakan ol, istersen belediye başkanı... Halkın isteklerine ve ihtiyaçlarına çözüm üretmek zorundasın!

Sigara reklamı yasaklanınca kapitalistler, derecelerine göre sigara meselesine çare aramaya başladılar. Buldular da. “Kapalı alanda sigara yasaklanırsa, sigara içenler sigaralarını kamuya açık alanda içerek canlı kanlı reklam figüranı olur,” dediler ve de öyle oldu.

Sigaradan kimse vazgeçmez, geçemez. Neden mi? Benim ülkemde, son yılların uygulaması ve vergi sistemi ile bir paketten çıkan 20 adet sigaranın biri alanın, biri üretenin, biri getirenin, biri satanın; 16’sı ise devletin kasasına kazandırıyor.

Üretmek serbest, satmak serbest, paşalar gibi para kazanmak için patron-siyasetçi el ele… Ama vatandaşa içecek yer temin etmek yok. Gel de bu yasağa uy!

“Havaalanı gibi yol yaptım” diye övün. Halktan toplanan vergilerle yaptırılan yoldan bir de geçiş ücreti iste. Rüzgarla yarışan arabalar getir, iki katına halkına kakala, sonra da bu arabayla bu yolda hızlı gidene ceza kes. Gel de bu yasalara uy!

Belediye başkanı, kaymakamı, valisi, vekili arabasını yolun ortasına koysun, kırmızıdan geçsin, yolda rüzgar gibi uçsun!

Yasalar, makam sahiplerine, kapitalistlere, şıhlara, şeyhlere, siyasilere ayrı; vatandaşa ayrı uygulansın… Gel de sen halk olarak bu yasalara uy!

Kurban Bayramı’nda “bayram müjdesi” olarak verilen yeni trafik cezaları yasası, Avrupa standartlarına çıkarıldı. Artık bu cezaları duyan, trafikte hata yapmadan önce iki defa düşünmek zorunda. Ama kurallara uymak için verilen imkanlar, kesilen cezalarla aynı oranda mı?

Bu cezalar herkese eşit uygulanacak mı?

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyen makam sahiplerine, siyasilere aynı cezalar uygulanacak mı? Yasalar önünde eşitlik sağlanırsa ne âlâ… Yoksa gel de bu yasalara uy!