Yaşlanan her kuşak, kendi dönemini över, yeni dönemi yerer.
İlk babaannemden duymuştum; “ Kıyamete yakın evlerin ortasında ateş yanacakmış ama ev yanmayacakmış. İşte o günler kıyametin yaklaştığı günlermiş” dermiş Babaannemin annesi.
Babaannem bu sözü 1970’li yıllarda, amcamın tandırı aldığı gün söylemişti.
Ebem öldü gitti ama kıyamet henüz kopmadı.
Eski bayramlar daha güzeldi diye de ilk babaannemden duymuştum. Sonraki yıllarda annemden ve akranlarından çok duydum…
Artık bizim nesil başladı eski günleri sayıklamaya…
Lafa da şöyle başlanır genelde ; “ Orası öyle de ama bizim zamanımızda gerçekten daha güzeldi…
Mesela kahvelerde oyun yok sohbet vardı, evlerde televizyon yoktu sohbet vardı, büyüğe saygı küçüğe sevgi vardı. Cep telefonu, internet yoktu. Biz mahallede top oynar ip atlardık….
İyi de bu oyun bilmeyen, elindeki çöpü, şişeyi yere atan, büyüklere saygısı olmayan, elinden cep telefonunu düşürmeyen beğenmediğimiz nesli kim yetiştirdi ?
Madem gerçekten her şey eskiden daha iyiydi. Sen çık kahvede sohbet et. Misafirliğe gittiğin evlerde sohbet et. Kapat cep telefonunu konuş azıcık…
Konuşamazsın ki. Ağzını açtığın anda ya hükümete söveceksin ya muhalefete.
Ortam gerilmiş Sohbet bitmiştir.
Sürekli bir evrim için de olan dünyamız değişiyor biz mi değişmeyelim.
Hani Ekim’de yağan yağmurlar ?
Hani seller akan dereler ?
Son on yılda mevsimler kaydı. Nisan yağmurları haziran da yağıyor. Ekecekler Ekim yerine Kasım’a Aralık’a kalıyor.
Kar yağmayan Almanya’ya kar yağıyor. Sıcaklar Avrupa’ya kayıyor.
Eskiden bizde bir çocuk türküsü vardı.
Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı camdan bakıyor
Hepsi yalan oldu, mazide kaldı. Eskilerin tabiri ile, eskide kaldı. Eskiden daha iyiydi diyesi geliyor insanın.
Artık yağmurlar yağmıyor, seller akmıyor ama gerçekten camlardan Arap kızları bakıyor. Hadi hayırlısı!