Çevremizdeki ‘akiller’ babamın aklına girip beni İldeki bir okula yazdırdılar.

70’lerin sonu siyasi çatışmalar yüzünden günde 30 kişinin öldürüldüğü yıllar. Paralı yatılı olarak başladığım okulun sınıfında birkaç köylü çocuğuyduk.

Yer sofrasında, tek bir sahandan yemek yediğimiz için sürekli bizimle alay eden, bizi küçümseyen, paralı yatılı gurbetçi çocukları olarak, sonradan görme köylüler diye sürekli rezil eden öğretmenlerimiz vardı.

Kış geldi ilk kar yağdı. Sanırım ‘Güzel Konuşma Yazma’ dersi idi adı. Kendinden önce parfüm kokusu ve topuklu ayakkabılarının sesi gelen bayan bir hocamız vardı. Ojeli sivri tırnakları ile kulaklarımızı delercesine sıktırırdı.

Her zamanki gibi saçlarını estire estire derse girdi, çantasını masanın üzerine koydu ve tahtaya, ‘ İlk Karın Hatırlattıkları’ yazın dedi oturdu…

Bir hafta sonra derse geldiğinde hiçbir zaman yüzümüze bakmayan, sorduğu soruları bilsek bile öteki çocuklara dediği “ Aferin Yavru’mu” bizden esirgeyen hoca, tahtaya beni kaldırdı.  Allah’ta biliyor ya alay etmek için yapmıştı belki de !

Nasıl olsa kimse okumaz diye ağlayarak yazdığım kompozisyonumu korkarak okumaya başladım.

İlk kar yağdığında köyün eşit çocuklarının aynı kara lastikle, aynı önlükle nasıl İnce belden kaydığımızı, nasıl kar topu oynadığımızı, kaydığımız yere yakın evlerdeki kadınların bize nasıl ekmeğe yağ sürüp verdiğini, soba başında nohut kavurmanın sıcaklığını, annesi babası olan çocukların sarılıp sarmalanırken bizim gibi gurbetçi çocuklarının nasıl yalnızlık çektiğini. Bugün bu okulda gördüğü muamelenin de anne babanın gurbette olmasından kaynaklandığını, yeni okulun zengin çocukları eldivenlerle kar topu oynarken bizim nasıl kenarda bir topta bize atsalar da bizde oynasak diye sümük çekerek onlara baktığımızı...

Kısacası bizi dışlayan herkese laf sokarak duygu dolu yazımı okurken korkuyordum. Korkuyordum çünkü bu hoca bizim yazılarımıza zaten bakmaz diye yazmıştım.

Titreyerek son cümlemi bitirdiğimde kocaman bir alkış koptu sınıftan. Korkarak baktığım öretmen, ağlıyordu !

O günden sonra sadece o öğretmen bana ve sınıftaki diğer köylü öğrencilere farklı davranmaya başladı. Ama içimdeki o acılar aradan geçen kırk yıla rağmen geçmedi.

Alamancı çocuğu diye köyde dışlanırdık. Yabancı diye Almanya’da dışlanırdık, Dünyada sadece bizde olan bedelli askerlik için Burdur’da, Memed beyler diye  dışlandık, şehirdeki okulda köylüler diye dışlandık.

Hani derler ya dostlar dışı seni yakar içi beni diye. Yarıdan fazlası gurbette geçen 58 yıllık karmakarışık hayatımın 34 yılını gazetecilik le geçirdim. Çok insanlar tanıdım çok dertler dinledim. Beterin beteri var. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil.

Şu karlı günlerde kutladığımız öğretmenler gününün bende böyle birkaç kötü anısı var. Paylaşmak istedim !