Aristo, ‘İnsan düşünen bir hayvandır’ demiş. 

O zaman sormak lazım; Öyleyse neden biz hayvanları taklit ediyoruz ?

Yaşam tarzımız ne kadar çok arılara benziyor mesela. 

Bir kovan var. İçin de bir ana arı, onu koruyanbaşka arılar, kovana polen taşıyan arılar, kovanda bal üreten arılar. 

Bu düzen tanıdık geliyor mu ?

Sonra arıların aylarca ürettiği balı, bir çırpıda çalıp götüren ayılar.

Emeğin çalınması ! Tanıdık geliyor mu ?

Bir çoğumuz ekmeğinin peşine düşmüş diyar diyar gezeriz. Bu halimizle göçmen kuşlara ne kadar benzeriz. 

Efe efe dolaşıp beğendiği bir bölgede bir direğe, bir ağaca sinen sonra da ‘Burası benim’ diye diğer köpeklerle dalaşan sokak köpekleri ile çok uzaklardan gelip mesela Suriye’de burası benim diye dalaşanlar… Bir benzerlik bir taklitçilik yok mu ?

Tilki gibi komşunun kümesinden beslenen insan türleri var, kaplumbağa gibi hayatı yavaş yavaş yaşayan insan türleri var, akşama kadar otlanıp ürettiği sütü başkaları içsin diye inek gibi fedakarlık yapan insanlar var. 

Sorarsan, ‘dünyanın en akıllı mahlukatı biziz’ der insan. 

Öleceğini bile bile, ölmeyecekmiş gibi yaşayan.

Var mı dünya malı için kardeşi ile savaşan bir hayvan ?

Kimi akıllıdır, yürüdüğü yollarda iz bırakır.

Kimi aptaldır başkalarının izinde kalır. 

Biri çıkar bir şey söyler.

Bin tanesi inanır, peşine düşer. 

Binlerce sürüyü, sürükler bir lider.

Belgesellerde gördüğümüz sürülerden ne farkımız var ?

Ey Aristo,insan düşünen bir hayvansa öleceğini bile bile hayvanlar gibi didişmenin, dalaşmanın ne alemi var ?