Ülkemizin Güney Doğusunda başlayan deprem, dalga dalga geliyor. Deprem olmaz dedikleri yerlerde depremler oluyor. Üçte ikisi deprem kuşağında olan ülkemizi mi terk edelim, yoksa depreme rağmen nasıl yaşarızın çaresini mi düşünelim ?
Bugüne kadar yer yüzünde olan tüm depremler en fazla bir ili sallar, birkaç saniye sürer, yerin onlarca kilometre altında olur. Bizim son depremimiz ise 11 ilde 500 kilometrelik bir alanda, yerin sadece 7 kilometre altında oldu üstelikte 130 saniye sürdü, yetmedi depremler art arda geldi.
Yerli ve yabancı medya, depremi asrın depremi olarak nitelendiriyor. Asır demek 100 yıl demek, iyi de en son böyle bir deprem ne zaman yaşanmış ki ? Bize göre bu deprem insanlık tarihinde yaşanmış en büyük depremdir.
Her ülkenin kendine göre sorunları var. Kimini tayfun vurur kimini sel, bizim acı gerçeğimiz de depremler.
Doğal afetleri durdurmak gibi bir gücümüz yok ama etkisini azaltmak elimizde. Sorunu biliyorsanız çözümü bulursunuz. İnsanlık tarihinin en büyük depremini yaşadık. Bu kadar güçlü ve bu kadar uzun süren sarsıntıya rağmen göçmeyen binalarımız var. Demek ki bu işin çaresi var !
- Bu kadar felaket yaşamış bir millet olarak biz niye akıllanmıyoruz ?
- Kanımıza işleyen siyasi kafayla gerçekleri gizlediğimizden olabilir mi ?
- Her olumsuzlukta “kader” deyip suçu Allah’a attığımızdan olabilir mi ?
- Çekilen acıları kısa süre sonra unuttuğumuzdan olabilir mi ?
İki yıl evveline kadar siyasi kafalar, yangın helikopterlerimizi görmezden geliyor, bu yüzden binlerce hektar ormanlık alanımız yanıp gidiyordu. Sonra bir pardon çekip siyasi hırslarımızı bir kenara bırakarak işin doğrusunu yaptık ve geçen yıl yangın mevsimini çok rahat atlattık. Bir de mağdur halktan helallik istedik. Oldu da bitti maşallah.
Orman yangınlarında yapılan hatanın aynısını 6 Şubat depreminde tekrarlamaya başladık.
İktidardan yana olmayanların yardımları kabul edilmedi, deprem bölgesinde kovulup dışlandı. Bu kadar acının arasında yine siyasi hırslarımıza yenilip kraldan çok kralcı geçinenlerin de gazıyla iki üç gün işleri aksattık. Binlerce ölü çıktıkça aklımız başımıza geldi. Siyasi hırslar gözden geçirildi. Deprem bölgesine gitmek için kendi tabirleri ile uygun zaman kollandı. Gidildi görüldü ve anlaşıldı ki ancak birlik olursak, gerçekleri göz ardı etmezsek bu sorunun altından kalkabiliriz. Yine bir pardon çekildi, helallik istendi…
Keşke daha ilk günden Cumhurbaşkanı tüm siyasileri toplayıp, “ birlik olalım” deseydi. Her iki tarafın kışkırtıcı besleme medyasının gazıyla hareket edilmeseydi. Bir taraf depremin büyüklüğünü görmezden gelip “nerede bu hükümet” demeseydi. Keşke diğer taraf “sıkıntı yok cumhur ittifakı yerde” deyip yetkilileri yanıltmasaydı…
Gazeteyi ilk devraldığımız 2007’li yıllarda, Halk Eğitim sürekli kuaför ve terzi kursu düzenliyor. 30 köyde 5 -10 kadına sertifika veriliyor. Tören için ilçe kaymakamı ve altında çalışan tüm kurumlar kapatılarak törene iştirak etmek için yollara düşüyordu. Oysa ilçemizde ne bu kadar kadını çalıştıracak kuaför ne de terzi vardı. Yapılan kayıt dışı ekonomiye devlet erkânıyla açıktan destek vermekten başka bir şey değildi. Bu konuda yaptığımız uyarılar da pek işe yaramamıştı. Sonradan bir kaymakam “ Yeter” ya dedi de bu lüzumsuz masraftan kurtulmuştuk. Olması gereken, her köye acil durum, afet, ilk yardım kursu vermekti…
Bugüne kadar Domaniç’te afet için deprem için bir hazırlık duymadık görmedik. Talimatla yapılan uyduruk tatbikatlara bile burun kıvıra kıvıra yaklaşıldı.
Deprem geliyor, Domaniç depreme hazır mı ? Değil elbet. Ne eğitimli elemanımız var. Ne dar yolları açacak aracımız. Felaket başımıza geldiğinde arsasını, evini geri çekmeyip yolu daraltanlar, eğitime burun kıvıranlar, araca gerece gerek duymayanlar. Bir ambulans birkaç kepçemiz var. Durum bu. Hala düşünüp akletmeyenlerin vay haline !