Oluyor mu? Unutuyor mu insan oyuncakları ile geçirmiş olduğu zamanları? Konu detay. Ve bir o kadar da mühim. 

Bir insan evladının gelişimini şekillendiren ana unsurlardan biri çocukluk döneminde yanından ayırmadığı objelerdir. Yani oyuncaklar. Bu oyuncaklardır ki çocuğun kabiliyetlerini keşfetmesinde öncül rol üstlenmektedirler. 

Sabi iken favori oyuncaklarım arasında polis arabaları vardı. Polis arabalarımla farklı araçları takip edip yakalamayı severdim. Polis arabalarımın neredeyse hepsinin üzerinde “Police” yazardı. İngilizce yani.  

Ben anadil seviyesinde İngilizce konuşan biri olarak oyuncakta yabancı dil kullanımından şikayet etmeyeceğim. Şikayet edeceğim mevzu Türkçesi’nin olmayışı. Gerçekten de çocukken oyun oynarken kendimi hayale kaptırmakta zorlanırdım. Ki hepimiz biliriz ki oyun gerçektir. Oynayana oyunun Dünyası gerçek Alemdir. Bu sebeple hayallerin bile bazı gerçeklikler üzerine kurulu olması gerekir. Bir Türk çocuğu olarak üzerinde “Police” yazılı oyuncakla kendimi oyuna kaptırmakta zorlanıyordum. Çünkü bu gerçeklikten aşırı kopuktu.  

Konu yabancı dil konuşmak değil. Birçok kimse İngilizce öğrenememekten yakınıyor. “Kurslara yazıldım, kitap serileri aldım, özel hocadan ders aldım… Bir türlü olmuyor.” Yazık. Sebep aslında çok açık: Yabancı dil öğrenmeden evvel o yabancı dili kullanacağın alanı belirlemek gerekir. Hayatında İngilizce konuşacağın kimse yoksa İngilizce’yi vücudun reddeder. Eğer kullanım alanın varsa şıp diye öğrenirsin. 

İşte bu “Police” mevzusu buna benziyor. Ben daha kendimi ana dilim dışımda bir dil ile tasavvur etmemem gereken erken yıllarda bu “Police” olayına maruz kalıyordum. Türkiye’de son dönemde yabancı dil ne kadar erken öğrenilirse o kadar iyi olur gibi bir algı oluştu. Neredeyse rahimdeki çocuklara yabancı dil dinletir kıvama geldi ebeveynler. Bu yanlış. Kişi ikinci dili birincisinde usta olduğunda öğrenmelidir. Yoksa kendini kendine anlatmakta bocalama yaşar. 

Konumuz oyuncaklar. Efendim şaka değildir: mevzu ehemmiyetlidir.  Oyuncakların ulusallaştırılması unutulmaması ve ihmal edilmemesi gereken bir husustur. Türk çocuğu mavi şeritli beyaz Türk Polisi oyuncak arabalarıyla oynamaktan daha zevk alabilecektir. Söz konusu olan sadece milli değerlerimizin muhafazası değil, ayrıca çocukların mutluluğu ve keyfidir. 

Lego. Herkesin bildiği bir oyuncak türü. Legoyu bilmeyene şöyle diyebilirim: Dünyaca meşhur bir oyuncak türü. Bu Lego’nun Alman Futbol Milli Takımı için özel oyuncakları var. Hakeza Fransız Futbol Milli Takımı için özel üretim Legolar mevcut. Türk Milli Futbol Takımı için özel üretim Lego maalesef bulunmuyor. Bahsedilen tam da budur. Bu “Aman canım, oyuncağı mı kafaya takacağım!” biçiminde bir yaklaşımla anlaşılamaz. 

Kişisel oyuncak hatıratımı yokladığımda şu gerçek karşıma çıkıyor: Oyuncak Devrimi. Bu devrim gerçekleşti. Uzaktan kumandalı araba oyuncaklarının çıkması bir devrimdi. 90’lı yıllarda oyuncak sigara bile vardı. Yetişkinleri kandırırdık sigara içiyoruz diye. Kandıklarında şaplak yediğimiz gerçeğiyle karşılaşınca bu oyuncaktan vaz geçmiştik. Yine 80’lerde ve 90’larda çocuklar arasında yoğun bir oyuncak takası pazarı vardı. Neredeyse oyuncak borsası açılacaktı. O raddeye varmıştı olay.  

Oldukça pahalı sayılabilecek bir oyuncak. 5 kocaman tuşlu bir piyano. Her tuş ayrı renk. 2 yaşında çocuk sarı tuşun üstüne basınca oyuncak “Yellow” diyor. Yeşilin üstüne basınca “Green” diyor. Yahu bu çok garip bir durum. Çünkü ülke Türkiye. Acayip bir vaziyet bu. O yaştaki çocuğun anacığının dili dışında dile maruz kalması edebi vahşet.   

Oyuncağın iş olduğunu unutmayalım lütfen. Yetişkinler için oyuncak bir iştir. Ve biz bu işten kaçıyoruz. Bir tane bile dev oyuncak firmamız yok. Küresel etken halini almış bir oyuncak firmamız yok. Çocukken başkasının oyuncağı ile oynamak iç burkucu bir durumdur. Türk çocuğu İngiliz çocuğunun oyuncağı ile oynayarak büyüyor. Türk çocuğu İngiliz çocuğu için yapılmış oyuncak ile büyüyor.  

Mizah ustası Cem Yılmaz Arif&216 Filminde kısmen bu konuyu yurdun gündemine taşıdı. Ancak yine anlayarak gülenlerle anlamadan gülenler birbirine karıştı.   

Yetişkinler oyuncak yapmayınca iş çocuklara kalıyor. Gidiliyor bir inşaattan tesisat boruları alınıyor. Bunlar kesilip düzeltiliyor ve kağıttan yapılan sivri külahlar bunun içine yerleştirildikten sonra nefes gücü ile uzağa atılıyor. Bildiğin tüf tüf. Bunu profesyonel bir Türk oyuncak firması yapsa belki sivri külahlarla birbirimizin gözünü oymaktan sakınacağız. Belki daha yumuşak bir şey olacak onun yerine. 
 
Oyuncaklara Türkçe öğretemeden Türkçe’yi geleceğe taşıyamayız. Bunu yapmanın yolu yerli unsurları bünyesinde barındıran oyuncaklara rağbet etmektir. Ya da -Allah muhafaza- bilyeyi bile ithal eder bir ülke sefilliğine yuvarlanma tehlikesi ufuktadır.