Türkiye ve Avrupa ve Dünya’nın Hz. Adem ile Hz. Havva izinde olan en büyük ibadethanesidir. Uludur. Mucizevidir. Evdir. Vatandır. Anlamdır. Aşktır. Duadır.
Türk’ün uğruna kanını oluk oluk feda ettiği Ayasofya’yı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hayatında en azından bir kez bile ziyaret edememesi insanın içini sızlatıyor. İstanbul’u fetheden şüheda ata sanki sesleniyor “Ayasofya’yı bil, gör, duy” diye. Her vatandaşın Ayasofya’nın içine ömründe en az bir kere girebilmesi Ayasofya ile ilgili ilk temennimdir.
Bununla beraber Ayasofya son birkaç senedir gündem haberlerinde daha çok yer eder oldu. Ayasofya’da cemaat ibadeti yeniden uygun görüldü. Ayasofya’da secde aşktır. Bu yüzden tamamen şeffaf ve gerçek ve doğru ve dürüst olmak gerekir: Ayasofya, unutulmasın; bir yapıdır. İnşai bir yapı. Yaşı 15 yüzyıldan fazladır. Yani antiktir. Piramitler gibi, Roma’daki Kolezyum gibi. Antik bir yapıdır. Bu bağlamda bizim bugün Ayasofya’yı muhafazaya yeminli Türkler olarak konuşmamız gereken: Ayasofya’ya bir kerede 100 kişiden fazlasını almamak gibi bir uygulama olmalıdır. Ayasofya’yı 70.000 inananın yek secdesine açmak demek Kolezyum’u futbol maçlarına açmak ile aynı anlamı taşır. Yani ilmi olarak bu böyle. Severken öldürecek kadar tutarsız ya da kaygısız olamayız.
Bununla beraber Ayasofya’nın toplu ibadete tekrar geçişi süreci söylemeye utanıyorum: kepazeceydi. Korona Virüsü’nden dolayı sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bir dönemde, sanki yanlış bir şey yapılıyormuş gibi yangından mal kaçırırcasına yapıldı bu “açılış”. Üzgünüm ve fakat Ayasofya’nın tekrar yekûn vakit namazlarına açılışı Dünya tarafından ilgi ile takip edilmeliydi. Pakistan Cumhurbaşkanı gelmeliydi, Mısır, Malezya, ABD, Japonya Başkanları gelmeliydi. Papa gelmeliydi. Göstere göstere ve gururla yapılmalıydı. Baş dik olmalıydı. Kararı iki gün önce açıklanacak bir açılış olmamalıydı.
Ecnebiler Ayasofya’ya “Hagia Sophia” diyorlar. Hacı Sufî der gibi. Her çeşitliliğe sahip birçok akraba inanca ev sahipliği yapmaya en müsait mekandır Ayasofya. Açılan ve birleşen ellerin tutuşabileceği belki de yegane yerdir.
70.000 secdenin aynı anı yeri titretir. Bunu bilen bilir. Ayasofya antiktir. Antik. Evet çok şükür halen genç görünmektedir. Ve ancak Boğaziçi Köprüsü’nde kullanılan beton ile yapılmamıştır. Eskidir. Yaşlıdır. “Biz açtık!” diyebilme ihtirası uğruna heba edilebilecek bir değer değildir.
27 Eylül 2023 Çarşamba günkü ulusal gazetelerde Ayasofya’da oluşmaya başlayan tahribat ile ilgili haberler yer almaktadır.
Ayasofya’yı sevmek demek onu riske atmak demek olmamalıdır. Bir Hz. Halife’nin Kendi eliyle yazdığı bir Kuran-ı Kerim Kitabı’nı her gün sayfa sayfa okumayı mı tercih ederdik veya özel üretilmiş bir akvaryumda saklanarak mümkün olduğunca yıpranmamasını mı tercih ederdik? Durum aslında buna benzer bir vaziyettir.
Son 10 sene boyunca Ayasofya’dan ezan okunmuş olduğu Sultanahmet Meydanı’na giden çoğu kişi tarafından işitildi tabii ki. Peki bu doğru muydu? Kapısı kilitli yerden ezan okunuşu doğru muydu? 10 sene boyunca?! Efendim “Yahu alt köşede Küçük Ayasofya Mescidi var ya? Ezan oradan okunmuş oluyordu!” Bre gafiller; yalanla, dolanla, ayak oyunuyla ilahi amel peşinde koşulur mu?
Ayasofya’nın duvarına sıva çeken zihniyetle “açılış” anca bu kadar oluyor işte. Ayasofya’dan nefret ettiği için onu tehlikeye sokarak “kaza ile” yıkılışının hayalini kuran iğrenç algıya karşı her Türk’ün ayık olması gerektiğini kesinlikle unutmamamız lazımdır.
Ayasofya Türk’ün canıdır. Ayasofya anadır. Gitmeyen, görmeyen, bilmeyenlerin yaptıkları ise ortadadır. Hayatında Ayasofya’ya sadece “açılışında” gitmiş olanların nasıl bir berbatlığın parçası olduklarını, samimiyetsiz, hadsiz olduklarını unutmak veya anlamamak bize yakışmaz.
Ayasofya herkesindir.