Baştan diyeyim; bu metinde sizlere madeni anlatmaya çalışmayacağım. Çünkü Domaniç Gazetesi okuyucuları kadar maden bilene az rastlanır. Ve ancak hâd sınırlarımı aşmamaya gayret göstererek dikkat çekilmesinin faydalı olabileceği bazı hususları gündeminize taşımaya çabalayacağım.
Öncelikle şunu kesinlikle bilmemiz gerekiyor: Maden bizim Ata zanaatımızdır. Türk’ün doğuşunu anlatan Ergenekon Destanı’nda eritilen metal ve delinen dağ Türkler’in erken çağlarda madencilik yapmış olduğunu gösterir. Yani bazı uluslar gibi 300-400 yıldır değil, yaklaşık 3.500 yıldır madencilik yapıyoruz.
Belki ilginizi çeker: Türk Tarihi’nin mihenk taşları olan Orhun Anıtları’na bir bakalım: Ne demek Orhun? Hun ne demek biliyoruz. Or ne? Efendim, “or” metalin özüdür. Tıpkı “yoğurt” kelimesinde olduğu gibi bu kelime de olduğu haliyle İngilizce’ye “ore” olarak geçmiştir. İngilizler bazı kelimeleri dillerine, o kelimeler ile karşılaştıkları ulusların kullandığı biçimde dahil etmiştir. Kıssadan hisse; madencilik milli varlığımızın temelinde yer alan bir iştir.
Bununla beraber bir yan konuyu şöyle hatırlatayım: Domaniç’e gelen yerli turist sayısının az oluşu üzücü. Ve ancak bugün Orhun Anıtları’nı yılda en fazla 7 otobüs dolusu insan ziyaret ediyor. Bir yılda. Neredeyse günde bir kişi yani. Dünya ilgisiz demiyorum. Dünya her konu ile ilgileniyor. Ancak bazıları ile uzaktan ilgilenmeyi seviyor bu Dünya. Çok sevse de mesafeden izlemek istiyor. Orhun Kitabeleri internette her yıl milyonlarca kez sorgulanıyor ve ancak yanına gidip dokunmak isteyen insan sayısı yılda beş yüzü bulmuyor.
Bunun yanında konumuz maden, turizm değil. “Bütün bunlar niye anlatıldı öyleyse?” denilirse madenin milli kültürümüzün temelinde yer aldığını net bir biçimde belirtmek için denilebilir. Türk madencidir. Biz madencilikte hep iyi olageldik. Halen de iyiyiz.
Peki nasıl oluyor da her yıl madencilerimizi “iş kazaları”na kurban veriyoruz? Bu kadar iyi olduğumuz bir mecrada bu kadar çok “kaza” normal mi?
Gelişmemiş, madenciliğe 30 yıl önce başlamış bir ulus olsak belki anlarız. Ancak durum bu değil.
Bu “kazalar” sık sık niye cereyan ediyor?
Sabotasyon mu var?
Sabotaj her zaman dev hedeflere yapılmaz. Bazen yaygın ve küçük hedefler seçilir. Ülkemizdeki binlerce madenden sadece 40 tanesini hedef alan bir sabotaj stratejisi olasılığından bahsediyorum. Başka türlü Türk’ün madene bu kadar can kayıp vermesinin mantıklı bir izahatı olamaz.
Büyük Fransız yazar Emile Zola’nın Germinal romanında küçük maden işletmeleri üzerinde oynanan kirli arzular konu edilmiştir.
Yani şöyle söyleyeyim: Çin ya da İran Türkiye’deki bir köşe bakkalını sabote eder mi? Hayır. Peki 200 köşe bakkalını sabote eder mi? Bu biraz düşündürücü.
Madenlerimizi gördüm. İşletmeleri gezme şansım oldu. Gerçekten üstün teknolojimiz ve yüksek kalitede makine parkımız var. Maden damarlarımız bir metro tren ağı gibi sürekli gözleniyor. İşinin ehli mühendisler, kabiliyetli işçiler ve güçlü güvenlik ekibi… Bunlar hep var. Almanya’da Aachen’da gördüğüm kürek tekerli ekskavatörlerin çalışma ritmi beni büyülemişti ve ancak bizdeki işletmelerin kalite açısından bunun altında kaldığı söylenemez.
Yani her sene her sene maden kazası yaşayacak bir ülke değiliz.
Ciddi ciddi sabotajdan şüpheleniyorum.
“Küçük işletmeler sabotaj mağduru olmaz.” biçimindeki yaygın algı bizi yanıltıyormuş gibi geliyor bana. 15.000 kişiye iş veren dev işletmelerimizin yanında, 25 çalışanlı binlerce işletmemiz bulunuyor.
Buna tedbir ABD’de şöyle; her barette kamera, her damarda kamera, her yerde ve her zaman her şey kayıt altında. Sadece insanların olduğu yerler değil, makine daireleri, kontrol merkezleri vs. her şey sürekli kaydediliyor. Bu sadece 1 yöntem.
Zonguldak’ta yoğun biçimde gördüğümüz Çinli işçiler; ekmeklerin derdindeler. Eleştirilecek bir durum yok. Ve ancak maden gibi stratejik bir mecrada devlet işletmelerinin T.C. vatandaşları dışındakilere güvenmesi ne kadar sağlıklıdır?
Maden milli güvenlik konusu. Ordu nasıl ki Türk Vatandaşlığı şartı arıyor, maden de belki bu statüye kavuşabilir.
Bu işin fıtratında ölüm yok!
İşin gerçeği bu!
Bu işin fıtratında alın teri, maden, kazanç ve sofra ile baş sokacak bir çatı var! Ölüm değil!
Gelişmiş bütün ülkelerde bu böyle. İngiltere bugün madende madencinin ayağı kırılsa ayağa kalkıyor! “Vatandaşı en iyi kandıran en iyi yöneticidir.” algısını kıralım!
Tüm bunların yanında madenciliğin artık yeni bir çağın arifesinde olduğuna uyanık olmalıyız. Çeşitli çevrelerde artık “maden tarımı” diye bir hadise konuşuluyor. Basit ifadeyle yapay kömür üretilmesidir söz konusu olan. Yapay gözyaşı yapıldı, yapay zeka yapıldı da yapay kömür fikri mi çok tuhaf geliyor denilebilir. Bununla beraber bu durum piyasanın kurallarını değiştirebilir. Maden tarımı yapmaya en uygun konum olarak eski açık maden sahaları gösteriliyor. Eğer bu konu icraata yansır ise bünyelerinde termik santral barındıran dev işletmelerin ömürleri yüzlerce yıl uzayabilecektir. Bu teknolojinin yaklaşık 20 yıldır bazı ülkelerce gizlice kullanılmakta olduğunu söyleyenler bile var. Bahsi geçen kömürden ağaç yapmak falan değildir. Bahsi geçen toprak altına kimyasal müdahale ile 20 yıl içerisinde bir termik santrali 50 yıl besleyecek kadar kömür oluşmasına sebebiyet vermektir.
Söz konusu olan ilmi ilerleme olunca “Yapsınlar da görelim!” yaklaşımından uzak olmalıyız. Akademisyenlerin araştırmalarını kendi ceplerinden finanse ettiği uzun bir dönemde olduğumuz için maalesef mevzu hakkında içimin umut dolduğunu söyleyemem.
Kömürün devrinin kapanacağını düşünen ve planlarını bu yönde yapanlara hatırlatılması gereken kömürün her geçen gün kullanım alanının çoğaldığıdır. Ayrıca kömür illa kirli, zararlı bir kaynak olarak görülmek zorunda değildir. Gerekli mekanik yapı oluşturulduğunda kömür yağı ile çalışan bir motor, dizel ile çalışan bir motordan daha az değerlerde karbon salınımına sebep olabilmektedir. Tabii bunları biliyorsunuz zaten.
Velhasıl madene romantik gözle bakanların biraz da olası tehditleri göz önünde bulundurmalarını tavsiye ederim. Alakasız senaryo: pis herif madene gönderilecek kalasların üzerine sprey sıkıyor. Bu
sprey kütüğü belli bir süreden sonra kırılır yapıyor. Kalasları kamyona yükleyip madene gönderiyorlar. Gerisini söylemeye gerek var mı? 50 gün dayanıyor.
Bu herifi yakalamak imkansız gibi bir durum. Çünkü işi çok uzaktan ele alıyor. Evet, tam etki sağlıyor ve ancak zincirin neredeyse en uzak halkalarından.
“Böyle bir şeyi kim, niye yapsın?”
Kötüler var. Kötülük var. Nefret var. Zalimlik var.
Ve ancak öte yanda ise,
Bir de;
Madenci var.