Kıbrıs Adası Akdeniz’in gerdanlığıdır. Türkçe’de Kıble kelimesi ile yakın akrabadır. Çünkü İstanbul’dan deniz yolu ile Kıble’nin yarı yoludur.

Gelin adanın güzelliklerini konuşacağımıza halen çözülmemiş bir sorunun tarifini tekrar hatırlayalım: Ada’da yaklaşık 337 sene boyunca Romalılar hükmetti. 395 yılında ada Doğu Roma (Bizans) kontrolüne girdi. Bunu takiben ada sık sık el değiştirdi. Batı Avrupalı Haçlılar adaya el koydu… Emevîler adayı bir müddet ele geçirdi ve daha nicesi… 1571 yılında Türkler adada neredeyse 400 yıl süren mutlak hakimiyeti kurdu. Sonrasında ada adaya yabancı olan Britanya tarafından işgal oldu ve yaklaşık 50 yıl boyunca İngiliz hakimiyetinde kaldı. Sonra da bağımsız oldu ve Türkler ile Rumlardan oluşan bir ahali ile çok kültürlü bir devlet yapısı oluştu: Kıbrıs Cumhuriyeti. Bu devletin parasının üzerinde hem Rumca hem de Türkçe bulunuyordu. Düşmanlıktan ziyade ortada ortak bir “adalılık” bilinci var idi. Ancak 1963 yılında bir felaket oldu. Agresif ve saldırgan ve hatta ırkçı mertebede bir yapılanma darbe yaparak Kıbrıs Adası’ndaki barış ve huzur ortamını tehdit etmeye başladı. Rum kökenli terörist darbeciler adanın dört bir yanında Türkler’i kıyıma tabii tuttular. Her gün Kıbrıs’tan onlarca, yüzlerce Türk’ün öldürüldüğü haberleri yağmaya başladı.

Türkiye durumu önce diplomasi ile çözmeye çalıştı. Uluslararası kamuoyuna birlikte müdahale edilmesi çağrısı yapıldı. Uluslararası bir gücün bir araya gelmesi için çağrılar yapıldı. Anlaşılmıyordu. Batı kamuoyu konuyu Hristiyan-Müslüman çatışması olarak görüyordu. Öldürülen Türk sayısı sağ kalan Türk sayısına ulaşır olunca Türkiye’de vatandaş isyan eder hale geldi. Kışlada durmak imkansız hale gelince T.C. Atilla Harekatı ile adayı toz duman etti. Türk paraşütçüler adaya yağmur gibi yağarken piyadeler denizden çıkarmalarını yapıyordu. Ada ile anakara arasında hava köprüsü kurulmuştu.

Asli hedef sivil Türkler’in öldürülmesini engellemekti. Bu sebeple düşman itildi ve net bir sınır çizildi. Buna göre adanın %38’i Türk egemenliğinde oldu.

Türkiye bu harekat sebebiyle onlarca yıl uluslararası ambargoya maruz bırakıldı. Sanki suçluymuşçasına. Ambargonun kalkması ile birlikte T.C. tekrar ada için diplomasi çalışmalarını hızlandırdı ve projelerini çoğalttı. Adanın barış içinde yeniden birleşmesi için çağrı yapıldı. Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri merhum Kofi Annan Türk ve Rum tarafların birleşebilmesi için iki taraf adına da uygun olan bir plan ortaya çıkardı. Annan Planı adada, iki tarafta referanduma çıkarıldı. Oy sonuçlarına göre Türkler “Birleşelim” derken, güneydeki Rumlar “İstemiyoruz” dediler. Rumlar basit ifade ile Türkler’in pıllarını pırtılarını alıp adadan çekip gitmelerini istiyor. Maalesef vaziyet bu. İşte bu noktada T.C. diyor ki “O zaman iki tane ayrı devlet olsun. Komşu olunsun.”. Buna da “hayır” deniliyor ve çünkü KKTC halen uluslararası yaygın tanınırlık kazanmış değil.

Samimi bir yaklaşımla şunu söyleyebiliriz: Taraflardan biri “Ben haklıyım!” diyor. Bir taraf ise “İkimizde haklıyız!” diyor.

Türkiye Akdeniz’in altından boru ile adaya içme suyu ulaştırıyor. Bu su adanın tek ciddi su kaynağı. Bu su tabii ki Güney Rum Kesimi ile paylaşılıyor. Ve işte bu aynı Güney Rum Kesimi KKTC üzerinde uluslararası ambargo olması için siyaset güdüyor. Durum cidden absürt.

Türk diyor ki; Yine birlikte şarkılar söyleyeceğiz. Yine düğünlerde ve cenazelerde bir araya gelecek ve birbirimizin bayramlarını kutlayacağız. Birlikte yaşayacak, tavla oynayacağız.

Şayet “Hayır” ise cevap, gelin o zaman yan yana barış içinde yaşayalım.

Kıbrıs Adası’nda 50 yıldır bayrağı dalgalanan KKTC halen uluslararası tanınırlığını bekliyor.

Bugün halen adada dalgalanmakta olan Ay Yıldız’ı Seliköylü (Güzelyurt) Tahsin’lerden Şehit Ali Alpaslan ve vatan uğruna candan olan cümle Şehidimiz’in şahadetinden ötürü görebiliyoruz. 1571’den (Türkler’in adanın egemenliğini alışı) 453 sene geçmiş oluyor.

Şu ana kadar yaşanmış olanlar kısaca bunlar. Peki 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. Yılı’nda neler oluyor?

Öncelikle şunu söyleyeyim: Yapılan töreni TRT1 yayınlamıyor.

Devamında askeri geçit töreni yapılıyor. Doğru mu bu? Eski Doğu Bloğu ülkeleri böyle yapardı. Bunun yerine görenleri hayret ve hayranlık içinde bırakacak bir 50. Yıl Anıtı açılışı yapılamaz mıydı?

Bunun devamında ise 20 yıllık iktidarında adaya iki defa giden mikrofonu kaptı ve konuştu. Biz diyoruz ki “KKTC bağımsız ve mutlak bir devlettir.” Ve ancak KKTC Cumhurbaşkanı’nı dinleyeceğimiz yerde koltuk bağımlısının “ışık tutan” tespitlerini dinliyoruz. Kendisi Kıbrıs Türk Davası’na ömrünü veren Başbuğ merhum Alparslan Türkeş’i anıyor. Rahmetli Bülent Ecevit’i ve Rauf Denktaş’ı anıyor. Ve ancak rahmetli Necmettin Erbakan’ı anmıyor. Bu bilinçli yapılıyor. Fikrine katılıp katılmamak ayrı bir konu. Evet; Erbakan siyasi güç elde etmek için inancı politikaya alet etmiş bir kişi. Ve ancak Kıbrıs Davası için göstermiş olduğu güçlü tutum unutulmamalıdır. Özgür Özel’in dediği gibi; “Kıbrıs konusunda iktidar-muhalefet ayrımı olamaz. Olmamalıdır.” Kişisel kırgınlıkları Kıbrıs’ın 50. yaş gününde kürsüye taşımak ve Necmettin Erbakan’ı anmaktan imtina etmek çok yakışıksız bir tavır. Devlet’in geçmişine saygısızlıktır bu hâl.

20 küsür yıl iktidar olup, Kıbrıs için aktif bir siyaset bile üretmeyen, “Soruna dokunmazsam kendince çözülür” diyen, Kıbrıs’a zar zor giden bir yapılanmadan Türk’ün Kıbrıs Davası’nı layıkıyla savunması beklenemez tabii ki.

Doğru dürüst diplomat kadrolarımız olsaydı, sevilen ve sempatik/sıcak kanlı bir devlet temsilimiz olsaydı, 20 senede Dünya’daki tüm ülkeleri teker teker bile KKTC’yi tanımaya ikna edebilirdik. Ama bizim hariciye döndü yolsuzluk yapanların sığınak kurumuna. Vatandaşın hakkını gasp edenin hemen yurt dışına atamasını yapıyorlar ki harala güreleden uzak olsun. Dışişleri kadrosu komple, baştan aşağıya yetersiz, vasıfsız torpillilerle dolu. Portekizce bilmeyen adamı Brezilya’ya diplomat yapıyorlar. T.C.’nin namı umurlarında değil çünkü. 40 yıl evvel Dünya’ya parmak ısırttıran diplomat kadromuzdan artık eser kalmadı.

TRT, 20 senede neredeyse 20 yeni kanal açtı. Niye? E çünkü torpillileri atayacak yer gerek. Başka bir sebep yok. Türk Kıbrıs Barış Harekatı’nın Ellinci Yılı’nı TRT1’de yayınlamamak nasıl açıklanabilir yahu?

23 yıllık iktidar süresi boyunca durumu tam neticeye ulaştıramayanların konu ile ilgili ellerinden kayda değer bir icraat gelmediği bellidir.

Türkiye’de son seçim sonuçlarına göre oy çokluğuna bakıldığında mevcut yönetimin bir azınlık hükümeti olduğunu görüyoruz. Vatandaşın iradesinin Ankara’ya yansıması için neden bekliyoruz?

“Havalar biraz serinlesin diye herhalde” diyoruz sanıyorum ve fakat bizim Domaniç’in havası zaten yayla. O yüzden sabretmek bize biraz daha zor geliyor bu mevzularda.

Not: Geçen haftaki köşe yazım ile ilgili şöyle bir durum oldu: Bir hususu Anadolu’nun daha rahat anlayacağını anlatmış ve semalarımızda devriye uçuşları yapan jetlerimizden bahsetmiştim. Artık bu uçuşların olmadığını üzülerek ifade etmiştim. Şehir ahalisinden pek çok kişi bunu anlamadı. “Bak Kıbrıs’ta jetler, gemiler nasıl uçuyor, yüzüyor!” dediler. Ve fakat ben 50 yılda bir, 100 yılda bir uçmaktan bahsetmemiştim. Ben haftalık rutin uçuşlardan bahsetmiştim.