Dağımız, taşımız, ormanımız, suyumuz, tarihi ve ekolojik alanlarımız maden şirketlerine verildi. Yapılan son araştırmaya göre doğal varlıklar bakımından zengin bir ekosisteme sahip 24 ilin ortalama yüzde 63'ü maden şirketlerine ruhsatlandırıldı. Ruhsatların en yoğun olduğu il Kütahya ise ortalamanın çok üzerinde.

TEMA Vakfı'nın hazırladığı 13 no'lu dosyaya göre Domaniç Dağlarının bir kısmı işletme ruhsatlı, bir kısmı da arama ruhsatlı.

TEMA Vakfı, Türkiye'nin 24 ilinde yaklaşık 20 bin maden ruhsatının; ormanlar, korunan alanlar (milli park, sit alanı vb.), tarım alanları ve kültür varlıkları ile ilişkisini inceledi. Çalışmaya dahil edilen illerin ortalama ruhsatlılık oranı %63 çıkarken, TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç bu durumun statü ve nitelik gözetmeksizin her yerde madenciliğe izin veren mevzuatın bir sonucu olduğunu ifade etti. Ataç, madencilik faaliyetlerinin tehdidi altındaki coğrafyalara ve mevzuatın doğal varlıkları ve yaşam alanlarını korumaya yetmediğine dikkat çekti.

RUHSATLARIN EN YOĞUN OLDUĞU İL KÜTAHYA

TEMA Vakfı'nın çalışmalarına göre 24 il yaklaşık 20 bin maden ruhsatına bölünmüş durumda. Ruhsatların büyük bölümünü 14bin 967 ile ihale edilmeyi bekleyen ruhsatlar, 2bin158 ruhsat ile işletme ruhsatları; Bin871 ruhsat ile arama safhasındaki ruhsatlar oluşturuyor. Ruhsatların en yoğun olduğu il ise yüzde 92 ile Kütahya, Kütahya'yı, yüzde 80 ile Uşak ve yüzde 79 ile Çanakkale ile Balıkesir izliyor.

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç; “Maden Kanunu yasalaştığı 1985 yılından bu yana 20'den fazla kez değişti. Her değişiklikle daha fazla alanda madencilik faaliyetleri yapılabilir hale geldi. Maden ruhsatlarının gerçek hayatta nerelere karşılık geldiğini değerlendirdiğimiz haritalama çalışmalarının sonuçları maalesef statü ve nitelik gözetmeksizin her yerde madenciliğe izin veren mevzuatın bir sonucu. Ne yazık ki bu manzara bizleri doğal alanlarımız, tarım alanlarımız, meralarımız, kültür değerlerimiz ve sağlığımız konusunda büyük bir kaygı ile karşı karşıya bırakıyor. Bütüncül bir planlama yaklaşımından yoksun, kamu yararını yalnızca madenlerden yana gören, tarımsal üretimi, turizmi ve en önemlisi insan sağlığını dikkate almayan madencilik uygulamaları doğal, kültürel ve ekonomik yaşam için büyük bir tehdit oluşturuyor. Ormanlarımız, tarım alanlarımız parçalanırken, su varlıklarımız kirleniyor, tükeniyor, kültürümüz de tıpkı zeytinliklerimiz gibi köklerinden ediliyor, sağlımızı kaybediyoruz” dedi.

Dünya çapında yoksulluk ve gıda krizi tartışmalarının yapıldığı bugünlerde doğaya ve tarım alanlarına yapılan her müdahalenin, yoksulluğu daha da derinleştireceği ve çevre adaletsizliğini artırdığını hatırlatan Ataç, “Ülkemizdeki mevzuat ne yazık ki ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, meralarımızı, yaban hayatını ve yaşam alanlarını korumaya yetmiyor. Ne yazık ki yakın zamanda zeytinliklerimizi madenciliğe feda eden yönetmelik değişikliğini hep birlikte gördük” diyerek, yetkilileri yasal düzenlemelerle bu vahim tabloyu değiştirmeye çağırdıklarını ifade etti.

Editör: Serdar Yiğit