Ağustos’un sonunda…  Miğfer kavuran Güneş ışıkları altında kan ter içinde vatan savunmak için seferber olmuş bir millet. Durum aslında beter. Gerçekler umutları yerle bir eder. Dünya’nın en güçlü devletleri Britanya, Rusya, İtalya ve Fransa eş zamanlı olarak üzerimize gelmektedirler. Kendi vatanımız üzerinde. Amaç imhadır. Bu işin ima ya da mecaz kaldıracak yanı yoktur. İspanya&Britanya’nın Amerika’da koca Amerikan Yerlileri’nin soyunu kuruttuklarını, İnka, Astek Kültürleri’ni tarihten sildiklerini biliyoruz. Başkent İstanbul işgal altında. Fransız ve İngiliz askerler etrafta cirit atıyor. Britanya’nın eşi bulunmayan armadası Haliç ile Boğaziçi’ne demirlemiş ve dev toplarının namlularını saraylarla kutsal mabetlerimize çevirmiş vaziyette.

Biz bunu bu şekilde söylemek istemediğimiz için bu konuda netlik olmadığını falan düşünmeye çalışıyoruz. Ve ancak yaşanmış olan gerçektir: İstanbul’da ezan susmuştur. İngilizler İstanbul’u abluka içinde tutmakta ve ahalinin moralini bozup milli duyguların kabarmaması için elinden geleni yapmaktadır. Osmanlı Saltanatı’nın eli kolu bağlıdır. Padişah’ın Saray’ın içinde bir avludan diğerine geçmesi bile İngiliz Çavuşu’nun iznine tabi haldedir. Sultan’ın bu durumda yapabileceği tek şey vakit kazanmaktır. Bunu başaracaktır. Ve hepimizin bildikleri: İngiliz armadasının dikkatini çekmeyen bir vapur Samsun’a sefer eder. Gemiden inen adamın duruşu, gözleri, sesindeki güven telkin eden samimi tonlama hangi köye gitse vatandaşı mest eder. Onun anlatısını dinleyen tüm eli silah tutan Türk peşinden gider. Durum bellidir: Türk Anadolu’dan ve yani Avrupa’dan atılmak istenmektedir. Bu iş için Dünya’nın en güçlü ülkeleri koalisyon kurarak üzerimize gelmektedirler. Yürüyüşünü gören, konuşmasını duyan; Mustafa Kemal’in devlet olduğuna kanaat getirir olmuştur. Gerçekten askeri dehasının yanında insanlık arşivinin en nadide devlet insanlarından biridir. Milletine güvenen… Türk Milleti’ne güvenen, karşıdaki güç önünde dimdik ayakta durması için yeterli sebebi olduğuna inanan gerçek bir asker. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz harekâtı, düşmanı Anadolu’dan külliyen temizleyerek tüm işgalcileri Anadolu dışına sürmek ülküsü ile canına kast edenlerin canına acımaz iken İstanbul’daki Fransız ve İngiliz askerler hızla gemilerine biniyorlardı. “Acil topuklama stratejisi.” Niye? Çünkü Anadolu’da doğan Türk Ordusu İstanbul’a gelecek…

30 Ağustos’ta Anadolu’daki işgal birliklerinin beli kırılmıştır. Toptan, tüfekten, silahtan, mermiden çok bahsedilmiş olabilir. Ve ancak şu kesinlikle unutulmamalıdır: Bu Milli Bayram bir Askeri Zafer’in anısını yaşatır. Yerde yatan tertibin kafasını kollarının arasında tutarken “Kurtulacaksın Ahmet! Dayan! Kurtulacaksın!” diye bağıran asker var ya?.. İşte Türk Milleti’nin Kurtuluş Savaşı’ydı bu. Allah’ın Türk Milleti’ne bahşettiği lütuf ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk idi. Her ne kadar kendi özel anılarında Napolyon’dan dersler çıkardığı görülse de aslında kendisi Napolyon’dan büyük bir askeri dâhidir. Savaş cephesinde mutlak bir kontrol sağlayıp cephenin her köşesine hakim olan yapısı… Zeka üstü kabiliyetlerin görebileceği beklenmedik hamlelerle düşmanı abandone etmesi. 4 Milli Bayramımız var. 23 Nisan; milletin devlet yönetimi üzerindeki iradesinin vurgusunu yapar ve Meclis’in açılışını kutlar. 19 Mayıs; teşkilatlanma hakkındadır. Türk’ün uzmanlık alanı. Hikayesi ise bir denizcilik anlatısıdır. 30 Ağustos; kaybedilmesi bizleri, tarihimizi, dilimizi, izimizi, geleceğimizi yok edecek olabilen savaşı kazandığımız gündür. 29 Ekim ise devletin doğum günüdür. Unutturmamalıyız. “Dünya’nın En Güçlüleri”nin madara olduğunu yüzlerine baka baka hatırlatmalıyız. Çünkü yaptıkları çok çirkindi. Bire karşı daha fazla sayıda saldırma namertliğini gösterenler; iyilik ve sağduyu ile yenilgiye uğratıldı. Başlıktaki cümle; ABD’de yer alan Kore Savaşı Anıtı’na kazınarak işlenmiş olan cümledir. Zafer Bayramı kutlu olsun! Vatan savunan cümle Şehit rahmetiyle uyusun.