Kitle imha silahları. Gerçek ismi bu. Atom Bombası diyen var. Nükleer başlıklı misil diyen var. Sabah uyandığımızda varlar. Gece uykumuzdayken varlar. Büyük ölçekli bir şehre atılması halinde aniden 2 milyon insanın hayatını bitirebilecek olan silahlar.
Küresel çapta bir katliama 2. Dünya Savaşı’nda tanık olmuştuk. Ve bu berbat insan katlini insanlığın geliştirdiği en üstün silah olan nükleer bombalar durdurmuştu. Bu konu kabaca hesaplar yapılabilecek mertebede bir konu değil. Ve ancak Nagasaki ve Hiroşima’da kullanılan bombalar eğer atılmamış olsaydı savaşın devam etmesi durumunda 40 ve hatta 50 milyon insanın daha yaşamını yitireceği biçiminde bir hesap yapılmıştı.
Haydi iyiliğin sesine biraz kulak verelim. Belki iyinin iyi bir planı vardır:
Bugün Dünya’da 9 tane nükleer silahlı ülke var. Üşenmeden sayalım, kimlerdir; ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail.
Buna ilave olarak NATO bünyesinde nükleer başlık yerleştirilen ülkeler var. Bunlar: Almanya, Türkiye, İtalya, Hollanda ve Belçika.
Yani toplamda 14 ülke.
Bu koca Dünya’da 206 ülkeyiz. 206 tane tanınmış tam bağımsız devlet bayrağı var.
Şaka, espri kaldırmaz bir husustur bu. Tüm insanlığı dakikalar içinde Yeryüzü’nden silebilecek bir ihtimaldir. Gerçektir. Bas bas bağıran bir tehlikedir. Türümüzün devamlılığını durdurabilir ölçekte bir tehdittir bu. Hazır elimizde sadece 14 ülke varken, bu illetten kurtulmalıyız. Nükleer Silahsızlanma hayalperest bir idealist yaklaşımından çok ötede, en gerçekçi çare yoludur. En olması gerekendir. Eğer ki şimdi ki ritimle devam edersek 2050 yılında 40’a yakın ülke kitle imha silahına sahip olacaktır. Bu, kullanımın önüne geçilmesini imkansızlaştırabilir.
Nükleer Silahsızlanma çağrısı nükleer silahlı ülkelerden gelecek değildir. Bunu düşünmek dahi abes. Nitekim “Nükleer Silahların Yasaklaması Antlaşması” 2017’de New York’ta imzalanırken ev sahibi ABD Antlaşma’ya imza atmayı reddetmiştir.
Sivas Kongre’sinin 100. Yılı töreninde konuşma yapan Türkiye yetkilisi “Nükleer silah sahibi olma hakkımız göz ardı edilemez. Evelallah kendi silahımızı yapacağız.” derken aynı kişi 2009 yılında ise “Biz Orta Doğu’da nükleer silaha tamamen karşıyız.” diyordu. Yani sözleri karar, kararları ise kanun olanların bile konu kitle imha silahı olunca eli, kabası bir ayrı oynuyor. Devlet erkanı bile ters dediğine düz, düz dediğine ters deme teamülünde.
Asla şuna inanılmamalı: “Nükleer silahlardan arınmış bir Dünya artık mümkün değil.”
Hayır! Mümkün! Dünya’da toplam 74.442 tane nükleer silah varsa, hepsini numaralandırır, listeler ve hepsini teker teker etkisiz hale getiririz. Bu dağları delmek gibi zor bir iş değildir. Yegane ihtiyaç siyasilerin iradesidir.
Lütfen; halihazırda sadece 14 nükleer silahlı ülke varken bu sorunu ortadan kaldıralım ve nükleer silahların yasaklanması yönünde talebimizi Akl-î Akıl’a arz edelim.
Eğer 40 ülke nükleer silahlı olursa bu sahada güvenlik inisiyatifini kaybetmek demek olacaktır. Yani öyle bir durumda bu silahların denetimi bile yapılamaz. Sayı azken yapmalıyız. Vakit kaybetmeden yapmalıyız. Ukrayna’daki savaşı Rusya’nın nükleer silahsızlanmayı kabul etmesi için kullanmamız gerekebilir. Ruslar işgal esnasında Dünya’ya şirin görünmek için kitle imha silahlarından arınabilir örneğin.
Yanlış anlaşılmasın ve fakat bugün Kuzey Kore’yi leopar desenli gözlük kullanan bir kişi yönetiyor. Ve onun nükleer silahı var. Yani iş çığırından çıktı. Nükleer yetiye sahip devlet duruşu sergileyemeyen otoriteler bile nükleer silah geliştirir oldu. Böyle giderse millet merdiven altında atomu bölecek. Dehşetin boyutunu tasavvur edebiliyor muyuz? Bugün Dünya’da var olan kitle imha sistemlerinin sadece %4’ü bile Dünya adlı gezegeni varlığından edebilir. Farkında mıyız durumun acaba?
Peki tamamen savunmasız mıyız? Bu konu askeri teknikle ilgili bir mevzu. Şu anki vaziyette tam bir defans mekanizması oluşturabilen tek kuvvet NATO’dur. Buna göre hâl şöyledir; Uzay’da konuşlu uydularımız (NATO) var. Bu uydular sürekli Dünya’yı izler. Ve kabiliyetleri içinde cismi odaklanma vardır. Yani kumsallarda definecilerin kullandığı metal detektörleri gibi. Burada fark: uydularımız metal yerine nükleer silah, uranyum, plütonyum odaklıdır. Bunların hepsini her an uzaydan görür. Bir nevi termal kamera gibi. Sadece ısı yerine radyoaktivite odaklı. Bu uydu takibinde olduğu söz konusu hedeflerden birinde hareketlenme gördüğü anda o esnada Dünya’da gökyüzünde uçmakta olan sır SİHA’ya sinyal gönderir ve hedef etken olmadan imha edilir. Buna “Füze Kalkanı” diyen de var.
Tabii halen savunmasız hissediyoruz doğal olarak. O zaman geliştirilmiş olan savunma metotları arasında en cevval olanı açıklayalım: Hanımlar ve efendiler, Anti-Atom Bombası diye bir şey çıktı. Bunu patlattığımızda hiçbir şey olmuyor. Ne bir alev, ne bir yıkım… Hatta ne bir ses… Ancak yaptığı şey şu: havanın kimyasında insan sağlığına zararsız bir farklılık oluşturuyor. Ortamda bu kimya varken nükleer silah patlayamıyor. Çünkü söz konusu defans mekanizması bir nevi atom tutkalı mantığı taşıyor. Bu savunmanın aktif olduğu çevrede atom bölünemiyor. Bunları İstanbul gibi büyük şehirlerde her on saatte bir patlatınca kafamız rahat oluyoruz. Patlatıldıklarının duyulması, hissedilmesi vs. imkansız.
Birincil Küresel Güvenlik Tehdit Unsuru; Kitle İmha Silahları’dır.
Terörün toplumun her kesimine yayıldığı bir zamanda Nükleer Silahsızlanma var oluşumuzu yarına taşıyabilmenin en öncül eylemidir.
Yaşam hakkımız kutsaldır. Kitle İmha Silahları’nın yasaklanması elzem ve doğru olandır.
EK: Herkes görevini doğru dürüst yerine getirdiğinde kazalar karşısında çaresiz kalmak bir yana kazaları daha yaşanmadan bertaraf bile edebiliyoruz.
Bolu… Jandarma, itfaiye, kaymakamlık, valilik, belediye başkanları, 112 Acil Yardım Hattı operatörleri, ilgili bakanlıklar o kadar iyi çalıştılar ki durum böylesi bir facia halini aldı.
Konu hakkında geniş bir metin ortaya çıkarmak için çok erken. Detaylı bir soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerekiyor ve ancak “Yeni Türkiye”de müfettişler olay mahalline delil toplamak için değil, delil karartmak için gidiyor genelde.
20 katlı bina külliyen yanıyor ve itfaiye 1 saat sonra intikal ediyor. Neymiş efendim, haber verilmemişmiş. Yahu Bolu-İstanbul arası neredeyse 1 saat be! Tabii ki itfaiye erlerimiz, sağlık ve
güvenlik çalışanlarımız en son eleştirmeyi istediğimiz birimlerimiz ve ancak acil yardım çağrısına 1 saat sonra müdahale ne demektir?! Jandarma vakalar hakkında ihbardan evvel davranan emniyet kuvvetimiz… Nerede?
Herkes görevini layıkıyla yerine getirdiği için durum bu hali aldı.
Anlaşılan o ki; Bolu’da suçlu yok. Suçlular var. Ve onların hepsini tek tek cımbızlayarak yargının önüne getirmek Türkiye Cumhuriyeti’nin görevidir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni tahakküm altında tutan hımbıl yönetici algısını ortadaki bu dev suçun takipçiliğini yapıp cezasını vermeye sevk edecek olan yine ve yegane Türk Milleti’dir.
Başta çocuk yaşta bu felaketin mağduru olanlar ve tüm can kayıpları için Allah’tan rahmet dilemekten başka elden ne gelir? Yaradan günahlarını affetsin. Bağrı yaralı tüm ailelere ve Türkiye’ye Allah’tan sabır dilerim.