Bilin bakalım bu hangi ülke? Mültecistan diyen var… Mülteciklik diyen var… Göç etmememize rağmen kendimizi içinde bulduğumuz ülke bu.
Nasıl oldu? Orta-kısa vadeli güncel tarihi hatırlayalım ve ancak içine biraz da kendimizden eklemeler yapalım: Birkaç yıl evvel Suriye'deki Esad rejimi devleti bir aile malı haline getirmeye çalışan Esadlar'a karşı kalkışan sivil halkın üzerine bomba ve mermi yağdırmaya başladı. Köyleri bombalayıp, çoluk çocuk, kadın, doktor demeden önüne geleni ezmeye başladı Esad rejimi. Dünya ayaklandı. Ölüm miktarı dozerlerle ceset gömecek boyuta ulaştı. Türkiye buna çok öfkelendi ve Esad'ı uyardı: “Kan akmasına son vermezsen seni deviririm.” Esad ise “Hadi ya? Blöf yapıyorsun.” dedi. TSK 72 saat içerisinde Şam'daydı. Esad savaş esiri oldu ve İmralı'ya kondu. Türkiye uluslararası mahkemenin tarihini beklemeye koyuldu. Suriye'de güvenli ortam tesisi yaklaşık 2 ay sürdü. Bundan sonra seçimler yapıldı.
Hayır. Tam olarak böyle olmadı. Esad'ın katlettiği nüfus Suriye'nin %6'sını bulurken TSK kışlada çekirdek çıtladı. O günlerde muhalefet ve iktidar söz birliği etmişçesine “Bizi savaşa sokmak istiyorlar! Kanmayalım! Suriye bataklıktır! Bulaşmayalım! Ekonomik külfeti çok ağır olur!” falan diye ürüdüler. Yalan mı?! 4 milyon Suriyeli'nin getirdiği ekonomik külfet mi daha ağırdır, 72 saatlik bir askeri operasyon mu? Ayrıca bu sadece ekonomik bir durum değil: Can kurtaracaktık. Hem de milyonlarca. İnsanlar evinden, yurdundan olmayacaktı. Ancak bunun kararını hayasızların verebilmesini beklemek zaten saçmalık olurdu. Çünkü onlar kanun hükmünde kararname kafasını yaşıyorlar. Domates hükmünde portakal yani.
Monaco'da kan gövdeyi götürse Fransa izleyecek mi? Sicilya'da kaos olduğunda İtalya müdahale etmeyecek mi? İskoçya kana bulanırsa İngiltere öküzün trene baktığı gibi bakacak mı?
NATO'nun en büyük 2., Dünya'nın en büyük 6. ordusuna sahip ülke Türkiye öylece izledi. Sonra'da “Sınırlarımızı açtık! Ehe ehe! Biz insancılız… Keh keh.” şekline bürünerek vicdanını rahatlatmaya çalıştı.
Bu esnada Anadolu ve büyük kentlerimiz yoğun bir Arap Kültürü etkisi altına girdi. Araplar savaşmadan Anadolu'yu milyonlarca nüfus ile parseller oldu. Arap Medeniyeti üstün bir uygarlıktır. Uzun vadede bu durumun Türkiye'nin menfaatine olacağını düşünmememiz için bir sebep olduğu sanılmamalıdır. Ve fakat bu vaziyete ulaşmak için Türk ve Türkçe eğitim şarttır.
İstanbul'da çok yaygın bir yobaz deyişi vardır. Osmanlı zamanından kalma mezar taşlarının yanından geçerken “Atalarımızın mezarlarını okuyamıyoruz be!” diyorlar. Yahu Orhun Kitabeleri'ni okuyamamak niye dert olmuyor öyleyse? Ayrıca eksikliğe vurgu yapacağına öğren ve oku. Hayret bir şey yahu.
Peki ya A.B.? Yani Avrupa Birliği mülteciler konusunda ne yapıyor? Ne yapsın? Mülteci botlarını batırıyorlar. Mülteci öldürüyorlar. İstemiyorlar mültecileri. Mülteciler alınmasın, çünkü bu A.B.'nin genetiğinde var. Kendi çocuklarına da aynı muameleyi yapıyorlar: Aldırdıkları çocuk sayısı neredeyse doğurduklarından fazla.
T.C. savaş mağduru göçmenleri ülkelerine geri göndermeyi tartışıyor. Ne kadar çirkin, ne kadar berbat bir haldir bu… Sığınmacıyı kışkışlamakla tehdit etmek. Aferin T.C.; yakışır.
Gençlik diyor ki “Her yer Arap oldu hacii!”, gördüğünün 5 misli Arap öldü Türkiye davranmadığı için. Ayrıca gençliğe tavsiyem; Suriye'ye yatırım yapın. Gelen mülteciler içerisinde Suriye'de arazi tapusu olan oldukça çok sayıda göçmen var. Kelepir bir fiyata belki de Suriye'de birkaç dönüm toprağınız olur. Mezopotamya sonuçta neredeyse. Toprak sahibi olmak size hiçbir zarar vermez. Ayrıca Arap kız-erkek arkadaş olayı da Arapça öğrenmek için fırsat olabilir.
Kendi bütçesiyle Göçmen Bakanlığı faydalı olabilir.
Unutmamalı; Arz handır. Göç haktır.