Yaradılış inancına haiz halklarda ve hatta neredeyse tüm inanç biçimlerinde asli yön insanlığın barış, huzur, hoşgörü, güvenlik ile ferahlık içinde fani Dünya’da yaşamını idame etmesi ve inancî özgürlüğünü muhafaza edebilmesidir.
Kutsal Metinler’de düşmanlık ve çatışmaların sebeplerinin izah edildiği anlatılara ilgi göstermenin yanında sulh, sıhhat, emniyet ve birlik hakkında yapılmış olan bildirilere dikkat kesilmek ya da en azından bu sıfatları barındıran ifadeleri göz ardı etmemek doğru tutum olur.
Son Kitap olduğuna göre İlk Kitap vardır. Allah’ın sözünü insanlığa ileten Hz. Peygamberler ise sadece varlıklarıyla bile insanlığın hayrına gelişmelere yol açmışlar ve bir nevi insan evladının geleceğini kurtarmışlardır.
İhtisasımın edebiyat olması sebebiyle Hz. Peygamberler’in özellikle edebi anlamda insanlığa kattığı en basit bilgileri paylaşmamın uygun olacağını hissediyorum: Hz. Muhammed Kur’an-ı Kerîm’i nakletmeye başladığında sıradan bir insanoğlu günlük yaşantısı içinde yaklaşık 50 farklı kelime kullanmaktaydı. Bazı kelimeleri onar ya da beşer kere kullanan insanların günlük kelime hazinesi 50 ile sınırlıydı. Su, ekmek, çekiç, tırpan, saman, balta, arpa, çay, nal vs. Toplam 50 kelime ile insan bir gününü geçirebiliyordu. İşte bu günlük 50 olan kelime sayısı Hz. Peygamber’in öğretisinden sonra 100’e çıkmamıştır. Tam 500 kelimeye çıkmıştır. Bu ne demek? Bu insanların birbirleriyle iletişimlerinde kendilerini ve bildiklerini çok daha detaylandırabilip daha şeffaf, temiz ve net bir muhabbet ortamı oluşturabilmelerini sağlamıştır. Bireyler arasında ki yanlış anlaşılma kaynaklı husumetler azalmıştır.
Hz. Muhammed tüm Peygamberler içinde Son Peygamber olmasının yanında gerçekten farklı özelliklere sahip ve alışılmış Peygamber kalıbının dışında bir şahsiyettir. O olayları sadece oluruna/akışına bırakmamıştır. O kararlar almış ve uygulamıştır. Her olana rıza göstermemiş, savaşmış ve mücadele etmiştir. Hadiselerin kontrolünü eline almıştır ve milyonlarca insanı kölelikten kulluğa ulaştırmıştır. Bunu sadece bekleyerek, sabrederek değil; cenk ederek, kanun bilerek yapmıştır.
Sadece bu da değil. Hz. Muhammed bugün 2024 yılında bile bitkiler hakkında sevecen konuşmalar fazla kibar bulunurken bundan yaklaşık 1600 yıl evvel yeşil örtünün insanlık ve Dünya için önemine vurgu yapmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de bitkilerden/ağaçlardan bahsedilirken “kerîm” sıfatı kullanılmaktadır. Rahman Suresi’nde biri yukarılara doğru öteki yerde yayılarak büyüyen iki ana türde bitkilerin de “secde” içinde oldukları vurgulanır. Burada secde onların kendileri için konulan kanunlarına tam itaat içinde bulundukları ifade ediyor olmalıdır.
Velhasıl gelelim bu sıralar oldukça gündem alan mevzuya: Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul. TRT1’in yayın akışında kendine yer bulan bir dizi var şu anda. Sultan Mehmet sadece bugün gündem değildir. Tarihin her döneminde ve daima Türk için Fatih Sultan Mehmet bir örnektir ve gurur kaynağıdır.
Onu Dünya için özel yapan Yeni Roma tahtını ele geçirip Dünya’nın en gözde şehrini İslam eylemiş olmasıdır. Lütfen şunu unutmayalım: Fatih İstanbul’u fethettiğinde İstanbul’un nüfusu Dünya’nın en kalabalık beş şehrinin nüfuslarının toplamından fazlaydı. Yani Yeryüzü’nün en kilit noktasının İstanbul olduğu çok belliydi.
Fetihle ilgili birçok şey söylendi, söyleniyor, söylenecek. Ve fakat şu duruma pek değinilmiyor:
Fatih ve KonSTANtinoPOLis ilişkisi biraz ilginçti. Konstantinopolis’in doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyi binlerce km çapında Türk Osmanlı sınırlarıyla çevrelenmişti. İmparatorluğun tam ortasında Şehir absürt bir biçimde sırıtmaktaydı. Bizans bunun farkındaydı ve hatta 11. Konstantinos’un Sultan Mehmet’e gizli ulaklar yollayıp Osmanlı’ya ilhak olmayı istediğini belirttiği söylenmektedir. Ve ancak
anlatıya göre Fatih bunu reddetmiştir. Çünkü hadis buyurulmuştur ki “İstanbul’u fetheden ne güzel ordu, o ordunun başındaki Komutan ne yücedir.”. İşte bu hadisi gerici ulema şöyle yorumlamıştır: “İstanbul savaşarak alınmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber bunun böyle olacağını söylemiştir.” Halbuki gerçekte Konstantinopolis ilhak olsa dahi bunu yine o muzaffer ordu ve o ordunun ulvi Komutanı sayesinde yapacaktı. On binlerce Türk’ün kanı hadis doğru olsun diye oluk oluk aktı. Herhangi bir eleştiri anlamında değil tabii ki. Ancak ilhak olmayı isteyen bir Konstantinopolis’i reddetmek kolay olmasa gerektir.
Bu durum bu şekilde pek gündeme getirilmiyor. Bazı şeyler mevzu olacaksa ilk olarak Domaniç’te konu olmaları yerindedir.
Bu arada İstanbul’u fetheden ülke Osmanlı’nın bir Doğu kuvveti değil, bilakis bir Batı gücü olduğu anlaşılmaktadır. İstanbul’u fetheden ordunun ana kısmı İstanbul’un batısındaki Edirne’den yola çıkmıştır. Ordu İstanbul’a ulaşmak için doğuya marş etmiştir.
Bugün 1.8 milyar Müslüman 49 farklı ülkede yaşamaktadır. İstanbul ise 18 milyondur. İslam Alemi’nin en nadide şehri Mekke, Medine ve Kudüs ile beraber muhakkak İstanbul’dur.
Bu şehri bizlere miras eden cümle Şehit Atamız’a şükran ve minnet duyuyoruz.
Ramazan. Yaklaşan seçim gailesi Ramazan’da diye sevinir olmuştuk. Biraz daha seviyeli, nazik ve sağlıklı bir seçim üslubu oluşacaktır diye ümitlenmek en doğal hakkımız. Hizipleşmeler ve kişisel çekişmelerin haricinde plan proje odaklı, tutabileceği sözleri veren adayların boy gösterdiği ve tüm adayların eşit şartlara sahip olduğu bir ortam oluşacaktır umudunu taşımak hakkımız.
Çekince ise şudur: Ramazan heyecanımızın sömürülmesi ve Kutsal Ayımız’ı bahane ederek sanki İslam kendisinin temsil ettiği partiye destek veriyormuş gibi bir intiba oluşturmaya çalışan davranış biçimi.
Bugün ilk iftarda bizim soframızda tavuk suyu çorba, kabak-biber-patlıcan kızartma, pilav, bezelye, haşlanmış patates ve tavuk, kızarmış patates, kahvaltılıklar ve pide vardı. İlk gün bereketi. Çok şükür.
Allah kimseyi aç, açıkta bırakmasın. Sofraların zenginliği masanın/sininin üzerindekinden ziyade masanın/sininin etrafındakilerdir.