“Kardeşim yürüsene!” Gaz tüpü kuyruğu. Yağan kar 40 gün boyunca kalkmayınca tüp gaz getirmek mevzu olmuş. Tüpçünün önünde, ayazda bekleyen bir kuyruk.
“Ben önümdekiyle aramda mesafe bırakıp sonra aniden hızlı hızlı yürüyerek aradaki boşluğu kapamayı seviyorum.” !
“Çatlak mısın birader sen?”
Cidden. Beklemeyi bekleyen adam. Var bunlardan bizim memlekette. Araç trafiğinde de yapanlar vardır. Hatta belki siz de onlardan birisiniz. Trafik sıkıştığında herkes tampon tampona giderken siz önünüzdeki araçla aranıza 3-5 araçlık mesafe koyarsınız ki 20-30 metre rahat rahat, frene basmadan gidebilesiniz. Maksat belki de fren balatalarını daha az dur-kalk ile daha az eskitmek. Amaç ne olursa olsun bu uygulamayı yaparken yan şeritten aniden biri gelip önümüzde zar zor yaptığımız boşluğa zart diye girince oldukça içerleriz.
Sahiden; biz neyi bekliyoruz? Hanımlar, beyler, dedeler ve nineler, amcalar, teyzeler, dayılar, halalar, kuzenler, eski dostlar, tanıdıklar ve tüm ahali ve milliyeti Türk olan herkes! Neyi bekliyoruz?
Beklediğimiz güzel bir şey var mı? Önümüzdeki sene AB mi oluyoruz? 4 sene sonra Ay’a Ay Yıldız mı dikeceğiz? Yapılmamışı yapıp, edilmemişi mi edeceğiz? Uluslararası ve kıtalararası su boru hatları mı döşeyeceğiz? Bir yerlerden 5.000.000 Para bulup evlenip, hane döşeyip, bir araba edinip aile mi olacağız?
Devlet Piyango Ajansı.
“Milli Piyango mu yani?”
Hayır. Devlet Piyango Ajansı. Bunun yaptığı şu: Dünya’daki her ülkede 20 tane adamımız var. T.C. yani. Bu adamlar bulundukları ülkede tüm ulusal çekilişler için biletler alıyorlar. Ancak bu kişilerden her biri binlerce bilet alıyor. Öyle yani. 200 ülke, 4.000 Türk ve toplam yaklaşık 5.000.000 bilet. Mümkün olduğunca bilet topluyoruz Dünya’dan. Böylece bu biletlere vuran ikramiyeler direkt olarak milli ekonomimize dışarıdan akan canlı para oluyor.
“Haydi yaa! Devletin küresel piyango oynamak için kurumu mu var yani?”
.. Şaka bir yana Milli Piyango’yu kumar olarak nitelendirmeye çalışan bir yanılmış zihniyet var şu sıralar. Bu konuyu anlamak için önce maalesef kumar nedir bilmek gerekiyor: kumar bir rakibin ya da rakiplerin olduğu bir masa üzerinde belli kuralları olan bir oyuna iştirak ederken rakiplerinin cebindeki parayı alarak kazanmak amaçlı eylemdir. Rakibinizi yenmek için türlü türlü hinlik edersiniz. Mutluyken surat asar, üzgünken gülersiniz bu masada. Bunun adı kumardır. Rulet oyununda numaralardan birine oynarsınız. Masanın etrafındakilerde bazı numaralara oynarlar. Sizin numaranız gelir. Kazanırsınız ve masa etrafında oynamış olan herkesin yatırdığı tutarı alırsınız. Sizin kazanmanız rakibinizin kaybetmesine bağlıdır.
Oysa çekiliş mantığı böyle bir şey değildir. Çekilişte insanları bir araya toplayan, sıcak, masum ve zararsız bir his vardır. Cami, okul kermeslerinde çekilişler ve kuralar yapıldığını hepimiz biliriz. Çekilişte toplanan kaynağın büyük bir kısmı ikramiye olarak ayrılırken yine büyük bir kısmı toplumsal ihtiyaçların giderilmesi için kullanılır.
Ancak konu ne idi? Biz neyi bekliyoruz? Cidden neyi bekliyoruz biz yahu? Memleketimizde her şey her gün daha kötüye gidiyor. Mutfağımız darda. Kadınlarımız mutsuz. Çocuklar arızaya bağlamış. Eskiden canımız sıkılınca kendimizi yola vururduk. Artık onu da yapamıyoruz. Mazot 5 sene evvel 5 Lira idi. 5 senenin ardından oldu 50 Lira. Gelirimiz 10 Lira idi, oldu 11 Lira. Heeğ evet evet, gelirimiz artmış yani…
Acaba Şubat Ayı’nda Erken Seçim olsaydı AKP’nin asgarî ücret ve emekli maaşlarına uygun bulacağı miktar bugünkü miktar mı olurdu? Yoksa fikir hocaları olan rahmetli Prof. Necmettin Erbakan gibi bir %100 zam patlatırlar mıydı? Ampul Hareketi’ni iktidara taşıyanın merhum Erbakan’ın bu zenginleştirme hamlesi olduğunu unutmamak gerekir.
Bizim rötarlı bir Erken Seçim’e değil, Acil Seçim, Ani Seçim, Hemen Seçim ve Derhal Seçim’e ihtiyacımız var! Peki biz halen neyi bekliyoruz?
Halen “Gerçekten Erken Seçim gerekiyor mu? 23 yıllık iktidarı boyunca hükümet performansı kötü müydü?” diyenler var. Bir kere şunu anlamak elzemdir: 23 yıl aralıksız hükümet demek mutlakiyet demektir. Bunun tartışma götürür bir yanı yoktur. 10 seneden fazla molasız iktidar demek ard niyet demektir.
Buna rağmen gelin AKP’yi artıları ve eksileriyle değerlendirelim. Tarafsız ve adaletli olmaya çalışalım. AKP nasıldı? Gelin bu soruyu cevaplamak için bir terazi alalım elimize. Bir tarafa iyileri, bir tarafa kötüleri koyalım. Hangisi ağır basıyor, vicdanımızın muhakemesine bırakalım:
-İyi: TCG Anadolu isimli İspanyol menşeili uçak gemisi yapıldı.
-Kötü: Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara Gemisi’ni şenliklerle İstanbul’dan uğurlayan hükümet söz konusu gemiye İsrail uluslararası sularda müdahale edip silahsız yolculardan dokuzunu öldürünce apışıp kalmaktan başka bir şey edemedi.
-İyi: Osmangazi Köprüsü yapıldı.
-Kötü: 8 Haziran 2014; TSK Kışlası Avlusu’ndaki Türk Sancağı’nı yüzü peçeli terörist herkesin gözü önünde tırmanıp yere çaldı.
-İyi: Amerika Türk astronotu uzaya gönderdi.
-Kötü: 302 madencinin bir arada ölümüne “fıtrat” dendi.
-İyi: Avrasya Tüneli yapıldı.
-Kötü: Kıbrıs Davası ile ilgili alınmış hiçbir mesafe, elde edilmiş hiçbir kazanım yok.
-İyi: Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapıldı.
-Kötü: Türkiye’nin 50 yılını verdiği AB hedefi iptal edildi. 50 sene boşa kürek sallamış olduk.
-İyi: 1915 Çanakkale Köprüsü yapıldı.
-Kötü: Apo tekrar gündem oldu.
-İyi: Nissibi Köprüsü açıldı.
-Kötü: Bazılarının “Hoca Efendisi” darbe girişiminde bulundu. T.B.M.M. bombalandı!
-İyi: Kömürhan Köprüsü açıldı.
-Kötü: Gülhane Askeri Tıp Akademisi kapatıldı.
-İyi: Projelendirmesi 1996 yılında yapılan ATAK helikopterinin üretimi başladı.
-Kötü: Kuleli Askeri Lisesi kapatıldı.
-İyi: TL’den sıfır atıldı.
-Kötü: TL’ye görünmez sıfırlar eklendi.
-İyi: Marmaray inşa edildi.
-Kötü: Üretim hattında olduğumuz ve parasını ödediğimiz F35 savaş jetlerini alamadık.
Liste bir miktar daha uzar ve ancak kötülerin karşısına koyacak bir şey bulmakta zorlanırlık başlıyor. Bir müddet sonra insan “Bayrak inmiş köprü yapılmış, vatandaş ölmüş tünel yapılmış! eeeh! Bir kefede çimento, bir kefede kan var! Bu ne be!” diyor.
Ayrıca gelin çok hassas bir mevzuda biraz çalı dibi karıştıralım: Mevcut iktidar olan Ampul Hareketi için Fetullah Gülen büyük bir öneme sahipti. Samimi olalım. Hepimiz biliyoruz Beştepe’nin Gülen hakkında “Hoca Efendi” dediğini. Bunlar ayrı meseleler. Şu an bizim işimiz bu değil. Terör örgütü olarak ilan ettiği bir teşkilatı yapılandıran hükümet olduğunun itirafını yapan iktidarı vatandaş nasıl değerlendiriyor görüyoruz. Bu bize bağlı bir durum değil. Bizim üstünde durmamız gereken konu: Fetullah Gülen gerçekten öldü mü? Evet; gerçekten öldü mü? T.C. memurları otopsiye girdi mi? Soru bu aslında. Ya da ölümden sonra cenaze apar topar hemen defin mi edildi? Amerikan otoriteler otopsi yaptı mı? Allah aşkına; herhangi bir otopsi yapıldı mı?
Eğer bu sorulara cevap sessizlik ise; az evvel şu sokaktan geçen Fetullah değil miydi yahu?
Sorumuzu defaten ve yeniden tekrar edelim: Biz neyi bekliyoruz?
1 seçim 1 sene sonraya ertelenebiliyorsa nasıl erken seçim olabilir? 1 sene vakit var ise erken seçime gerek yok demektir. Bizde yanlış şu: Bekliyoruz ki siyasi partiler erken seçimi getirsin. Hayır. Erken seçimi vatandaş getirir. Yani orta menzilli tarihimizde bu böyledir. Ve ancak Türk Milleti hususiyetle tasarlanmış ulusal medyatik etki sayesinde pasifize edilmiştir. Bastırılmıştır. Eylemsizleştirilmiştir. İnsanlar sokaklar ve meydanları doldurmak yerine telefonlarından forumlara katılmayı tercih ediyorlar. “Yollar yürümekle aşınmaz” derdi rahmetli Süleyman Demirel. Ve ancak yolların bazen yükü taşıyamayıp göçtüğünü Türkiye’de hepimiz gördük.
“Hükümet istifa”
Hükümet istifa!
İktidar köhneleşti ve yosun tuttu.
Muhalif kadrolar hem genç hem tecrübeli, hem de eğitimli, enerjik ve temiz.
İktidar ülke genelinde son yapılan seçimlerde en çok oyu alan parti olamamış vaziyette. Yani bir nevî şu anda halen iktidar olan hükümet bir azınlık hükümeti.
Muhalefet ülkenin tümünde ki vatandaşın çoğunun desteğini almış vaziyette.
Çöküntü halinde bir iktidar, ve,
İpleri eline almış bir muhalefet var.
Seçime ihtiyacımız olduğu anda “5 ay sonra seçim var” demek abestir. Seçime ihtiyaç duyduğumuz vakit ivedilikle sandık başına gidebilmeliyiz. Ayrıca şu unutulmamalı; Türk kamuoyu yaklaşık 5 senedir ağır ekonomik şartlarda, geçimini zar zor gerçekleştirmeye ve çoluğa çocuğa yokluk hissettirmemek için var gücüyle çalışıp sabretmeye devam etmiştir. Konu artık sadece bizimle ilgili değil. Artık ne zaman, ne insanlık, ne tarih, ne sanat ve ne edebiyat AKP Genel Başkanı’nı konu etmek istemiyor. Usandırdı yani. Başarılıyken bırakamadı. Artık bu sadece bizim seçimimiz de değil. Bu makul ve doğal olanın seçimidir. Dünya istemiyor artık. Hayatın kendisi sıkıldı artık.
AKP taraftarı seçmenin şöyle bir gücü var: “Hangi partiyi iktidar yapmak istiyorum?” diyebilmek. “CHP mi? İYİ Parti güzel geliyor ama zaten ortak olan MHP’yi Meclis çoğunluğu haline mi getirsem acaba? Seçecek o kadar çok parti var ki, bilemedim ki şimdi… Zafer Partisi var, detaycı bir üslubu var. Birebir vatandaşın kendisi gibi bir lideri var. Büyük Birlik Partisi var, halen sanki merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun mirasını sırtlanır bir yapısı var. Siyaseten haksızlığa uğramış bir teşkilat bu aslında. Aslında iktidara yürüyen bir yapı olmasına rağmen rahmetlinin helikopter kazasının ardından hızla politika sahnesinden düşmüş bir yapı bu. Anavatan Partisi için çıta çok yüksek. Rahmetli Turgut Özal’ın partisi. Turgut Özal Türk Tarihi’ne geçmiş etkenlikte Kürt asıllı bir Cumhurbaşkanımız’dı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması sürecinde oluşan Türkî Cumhuriyetler’le kişisel ve dostane ilişkiler oluşturmuştu. Dünya liderlerinin görüşlerine önem verdiği bir Cumhurbaşkanı idi Turgut Özal. Bu sebeple Anavatan Partisi bunlardan fazla ne yapabilir? Turgut Özal’ın kalitesini yakalayabilir mi? Bununla beraber sadece seçim yarışında olması bile Türk Siyaseti açısından önemli bir siyasi parti. Yani bilemiyorum. Hangisini seçsem gerçekten bilemiyorum. Yani seçtiğim iktidar olacak biliyorum, ama hangisini seçsem halen karar veremiyorum. Vatan Partisi var, Doğu Perinçek’in partisi. Adam şaka maka “komünist, kızılcı” derken Türk Siyaseti sahasının en tecrübeli isimlerinden biri haline geldi. AKP Genel Başkanı kadar eski bir lideri olan bir parti. Amblemi orijinallikten uzak biraz. Yeniden Refah Partisi var, Erbakan isminin partisi. Ve ancak partinin ismi bir acayip: “yeniden”. Tekrar Refah Partisi nasıl olurdu acaba? Ya da Yine Refah Partisi? De, bir refah durumu oldu da biz mi kaçırdık? Yani yeniden olduğuna göre refah bir ara olmuş demek ki. Ülkede bir refah durumu oldu da ben mi kaçırdım? Bilmiyorum. Bir garip geldi bu bana. Türkiye İşçi Partisi var. Yani memurlar katılamaz mı? Yeşil Sol Parti var, Avrupalıyız. Bu olmazsa olmaz. Aslında uluslararası bir parti olması dolayısıyla biraz daha bütünleştirici geliyor bu bana. Yeşil Sol derken “İslamî ve sol eğilimli” anlamında olduğunu sanmıyorum. Ne çok parti var! Hangisini seçeyim bilemiyorum. Memleket Partisi var, lideri Muharrem İnce. Adam ince ince, tane tane, basit ve anlaşılır bir biçimde Türkiye’nin problemlerinin tespitini her gün ve her an yapmaktan gocunmuyor. Bir skandala, hizipleşmeye karışmadan ve yani çirkinleşmeden anlatıyor. Yani iktidar yapabilir miyim bilmiyorum ve ancak TBMM’de bir grubu olsa iyi olur aslında. Bu arada Genç Parti var, Cem Uzan’ın kurduğu parti. AKP Hükümeti’nin tüm mal varlığına el koyduğu ve 25 yıl evvel Türkiye’nin iktidarına yürüyen ve milyonları meydanlara toplayan Cem Uzan. STAR TV’nin kurucusu, TELSİM’in kurucusu, İMAR Bankası sahibi, METRO FM kurucusu… Aktif ve genç bir işadamı idi Cem Uzan. Yüz milyonlarca Amerikan Doları değerindeki şirketlerine AKP iktidarı hukuki zorbalık ile el koydu. Nihayetinde Cem Uzan engellendi. Artık Genç Parti onun sahip olduğu karizmaya sahip mi tartışılır. Türkiye Komünist Partisi var, ve Türkiye Komünist Hareketi var. Şaka gibi. “Hareketiz biz. Parti değiliz aslında!” Komünizm bir istila ideolojisi olduğu ve bu işgal emelinin en belirgin hedefi Türk coğrafyası olduğu için Türkiye’deki kadar çok sayıda komünist partinin faal olduğu bir ülke bulunamaz. Allah akıl fikir versin ne diyeyim. Kürt etnik kökene dayandırılarak siyaset eden partiler var. Ve ancak 40.000 insanın ölümünden sorumlu terör hakkında “Kahrolsun PKK!” cümlesinin Kürtçe’sini bir kere bile duyamamışken bu partilere oy vermek ne kadar doğru olur? Aslında var ya, kimseyi dışlamadan bunların hepsini ortaya karışık alamıyor muyuz? CHP demek devlet için “Fabrika Ayarları” demek. Galiba gerçekten bu defa CHP gerek. Ve ancak biraz daha muhafazakar olan İYİ Parti hem milliyetçilik ilkesinin önemini yüceltiyor hem de kadroları şu an ki Türkiye’nin en etken, en yapıcı ve en kapsayıcı düşünsel alt yapısını oluşturanlar olarak dikkat çekiyor. İYİ Parti bir nevî Bilgeler Divanı. Sanki Türkiye’nin -yaşça olmasa da- İhtiyarlar Heyeti. Bilemedim ki ben şimdi. Ve daha sayamadığım partiler dahi var. Belki bilmediğim parti bile vardır.”
Yenilenme bir ihtiyaçtır. Türkiye için acil bir yenilenme mutlaktır.
Evin dış mantolamasını yapmak, iç boyası, çatısı… Yenilenme bir iştir. İşten daha fazla kaçamayız.