Almanya'nın Aachen kentinde tüplü televizyon üreten Philips fabrikası vardı. Fabrikaya tren vagonları ile taş halinde camın ve diğer malzemelerin ham maddeleri gelir, işlenir, kalıplara dökülür, bantlar aracılığı ile bölüm bölüm dolaşarak elden geçer, 24 saatte 10 bin anahtar teslim 80 ekran televizyon üretilirdi. 24 saatte 10 bin televizyonu üreten fabrikada, 7 bin işçi arı gibi çalışır, bir saniye bile boşa harcanmaz çalıştıranda çalışanda çok kazanırdı.
23 yıl çalıştığım bu fabrika, bana sadece para değil hayat dersi de kazandırmıştı. 24 saatte 10 bin televizyon ! Saatte 416 buçuk televizyon… 1 Dakikada 6-7 televizyon, o zamanlar bir televizyon 2 bin Euro civarındaydı.
Almanlar veya Avrupalılar başta otomobil olmak üzere binlerce buluşa, buluşları ile birlikte markalaşmaya, ürettikleri marka ile dünyaya hakim olmaya başladıkları 1700'lü yıllarda bizim devlet büyüklerimiz saraylarda, haremlerde her gün zevki sefada iken halkımızda elinde kazma, tarlalarda hamdu senalardaydı.
Kalabalığı görünce çenesi düşen imamın , vaazı nasihatleri yüzünden iki dakikalık bayram namazı bir saatte anca biter. Milli bayramlarda saygı duruşu ve istiklal marşı, devlet erkânının alana teşrifleri falan derken bir saat sürer, yaptığımız her toplantıya büyük başlar yarım saat gecikmeli gelir. Toplantının sadece başlaması bir saatimiz alır. Düşünün ! Bu arada Philips bir saate 416 televizyon üretti. Bir TV 2 binli yıllarda 2 bin Euro….
Elin gavuru böyle çalışıp üretirken bizim işimiz ya lak lak ya şak şak.
Kırmızı ışıkta birkaç saniye beklememek için trafik lambasının ilerisinde bekler, sarı yanar yanmaz dat daaat korna çalarak öndekileri itekleriz, doktor kapısında randevu saatinden önce içeri dalabilmek için kapı önünde bekler, kuyrukta bir kişinin önüne geçmek için can atar, camiden yangın varmışçasına çıkarken kapıda birbirimizi ezeriz.
Cenazede bile taziye için girdiğimiz sırada öndekini çaktırmadan itekleriz de, ne camide geveze imamın saatlerimizi çalmasına ses çıkarabiliriz ne alana geç gelerek ahaliyi bekletenlere tepki gösteririz, ne saatlerce konuşup hiçbir şey anlatmayan siyasilere ses çıkarabiliriz.
14 milyar yaşındaki evrenin, 4 buçuk milyar yaşındaki dünyasında, 3 buçuk milyon yıldır var olan insan denilen yaratıklar olarak 70-80 yıl kadar ömrümüz var.
El alemin yaşarken her saniyesini değerlendirdiği, torunlarına daha güzel bir dünya bırakmak için çalıştığı dünyada, bizler elde tesbih sabır çekerek kısa ömrümüzün saniyelerini değerlendirmeyi bırakın göğsümüzü gere gere, “Vakit geçiriyorum” deriz.
Ramazan'a 15 gün kala işleri yavaşlatan ustalardan iş beklemeyiz çünkü “ Ramazan'dan sonra gelin ” derler. Bir aylık orucun ardından 15 günde bayram telaşı. İki ay kafadan işler sarkar. Tam sıra bizim işe gelecek, kurban gelir.
Otel sahiplerinin talebi ile 9 gün olan hükümetin resmi bayram tatiline 15 de biz ekleriz. Alsana bir ay kafadan kayıp. Yazlar kışları, ilkbaharlar son baharları kovalarken işler başka bahara kalır. Borcu harcı yarım kalan işleri yani enkazımızı devreder geberir gideriz.
İmamın önderliğinde haklarımızı yalandan helal eder, merhumu da iyi biliriz diyerek söz de Allah'ı kandırmanın rahatlığı ile elde ayran ve pide bir güzel dedikodusunu yaparız rahmetlinin .
Ölene ve yakınlarına saygıdan sabır dilemek yerine, ne kadar üç kağıtçı olduğumuzu itiraf edercesine, öleni boş ver, senin BAŞIN SAĞOLSUN deriz ayran dökülen dudaklarımızdan . Neyse bir bayramı daha borca harca girerek atlattık ya gerisi Allah kerim !!!
Bu arada Alman televizyonu 2 bin Eurodan 500 Euro ya düşürmüş. İşçi üç beş maaşı ile sıfır elektrikli araba alıyormuş !