Demokrasi ile yönetilen ülkelerde her dört ve ya beş yılda bir seçim yenilenir. İktidarda ki parti süre uzadıkça yıpranır. En fazla 3 seçim sonra iktidar partisi gider yerine yeni parti gelir. Hizmet bayrağı el değiştirse de esas olan vatandır, vatandaştır.

Ancak istisnalar da olabilir. Ya muhalefet çok beceriksizdir ya da iktidar çok beceriklidir. İktidar partisi her girdiği seçimi kazanmaya devam ederken beceriksiz muhalefet lideri her girdiği seçimi kaybeder. Gelişmiş ülkelerde seçimi kaybeden lider çekilir yerine yenisi gelir. Bizde ise yenilen oyuna doymaz. Bi daha bi daha diye yıllar akıp gider. Ama bunun da çaresi vardır. Başta büyük ülkeler olmak üzere birçok gelişmiş ülkede bir lider yasa gereği en fazla iki defa seçilebilir. Üçüncüsüne asla müsaade edilmez. Çünkü asırlardan beri görülmüştür ki kim ki iktidarda uzun süre kalırsa, halktan kopar, iktidar sarhoşu olur, narsizm hastalığına yakalanır. Demokrat olarak demokrasi ile iktidar olan demokrasiyi kısıtlar, astığı astık kestiği kestik bir lider oluverir.

Türkiye'de bu acıyı yıllar önce tecrübe etti. Krallıktan, hanedanlıktan, saray yönetiminden kurtulup demokrasiye geçen yeni Türkiye Cumhuriyeti, kendi seçtiği CHP ile yönetildi. Ancak alternatif bir parti çıkmayınca bu süreç uzadıkça uzadı ve demokrasi diye diye iktidar olanlar kısa süreç içinde başımıza despot oluverdiler.

CHP, Demokrat olarak aldığı iktidarı despot olarak devretmek zorunda kaldı ve bunun bedelini yıllarca ödedi. Onun yerine gelen Demokrat Parti de her ne kadar ilk yıllarında halkın önünün açtıysa da iktidar süresi uzadıkça halka hizmeti bırakıp önce bağımsız yeni Türkiye Cumhuriyetini NATO ya sonra yavaş yavaş başka güçlere devretmeye başladı. Bedelini de biraz fazla ağır ödedi.

Sonra ki yıllarda ise bir türlü çivi tutmadı. Çünkü hasta ülkemiz, Cumhuriyet ile yeniden rektefe geçirmiş, yenilenmiş, bağımsızlığını kazanmıştı ama sonradan gelenler yine ülkeyi ve değerlerini sata sata bağımlı hale getirdiler.

2002'de yepyeni bir güneş doğdu ülkemize; Adalet ve Kalkınma Partisi yani AKP geldi.… Asık suratlı devlet kapılarını halkına kapatan dinozorlardan temizledi. Hastaneler düzeldi, yollar yapıldı, halk yeniden özgürlüğüne ve ekonomik bağımsızlığına kavuştu…

Ama iktidar uzun sürüp muhalefet her seçimde kaybetmeye ve her defasında daha kötü kaybetmeye başladıkça iktidarda beklenen güç sarhoşluğu başladı. Halktan kopuldu, üretim durdu, konu komşuyla aralar açıldı. İşin en kötüsü de AKP yani Adalet ve Kalkınma Partisi adını değiştirdi. “Adaletten ve kalkınmadan vazgeçtim” dercesine, partinin adını Ak Parti olarak değiştirdi.

İşin kötüsü bu sefer iktidara aday, yanlış gidişe dur diyecek bir muhalefet partisi de yoktu. En köklü partiler iktidara en ağır eleştiri yaparken bir gece de görüş değiştirerek iktidarın yanında yer almaya başladılar. En büyük muhalefet partisi iktidara gelmemek içi öyle taklalar atıyor ki. İki kelimeyi bir araya getiremeyen adaylarla seçime giriyor. Girdiği her seçimi kaybedip “siz beni seneye görün” diyerek yola devam ediyor.

İşin daha da kötüsü, muhalefetin yanındaki halk “ Ya siz niye iktidara talip değilsiniz, neden güçlü bir aday çıkartamıyorsunuz” diye partisine kızmak yerine iktidara gitmiyorsunuz diye kızıyor. İktidarın yanında ki halk, tüm kötü gidişata rağmen inadına partisini destekliyor. Bir gün desteklediğine ertesi gün sövüyor.

Atatürk ve arkadaşlarının TAM BAĞIMSIZLIK diye emperyalizme karşı verdiği savaşı kazandığımız halde bu gün döviz bizim ülkemizde ki dengeleri bozabiliyorsa demek ki birileri bizi satmış ve dövize bağımlı hale gelmişiz. Dövizin yükselme sebebini her gün başka yerlerde arıyorsunuz ya. Son olarak da pandemiyi bahane ediyorsunuz ya. ABD de pandemi bizden ağır geçti diyorsunuz ya ! O zaman Amerika da Dolar niye değer kaybetmiyor. İtalya'da, Almanya'da, Fransa'da korona bizden fazla. Biz iyi kontrol ettik diyorsunuz ya! O zaman Euro ülkelerinde Euro niye düşmüyor da benim ülkem de benim param düşüyor?

Ey muhalefet, sabah akşam bana hükümetin hatalarını sayıyorsun da, sen ne yapacaksın? Ben sana ne diye güveneyim neden söylemiyor ve söyleyemiyorsun. İktidar olmak için oy lazım oy. Oy halktan alınır. Sen halkın inandıklarına niye hakaret ediyorsun. Ak partiye ve Ak partililere sövmek onları yermek dışlamak yerine neden önce gönüllerini sonra oylarını almayı düşünmüyorsun.

Yoksa yine mi iktidardan kaçma taktikleri bunlar?

Sevgili Okurlar, orta yaşın üstündekiler. Yıllardır ne partiler ne liderler gördük geldikleri gibi gittiler. Biz kaldık. Biz bize kaldık. Kurtuluşumuz lider de değil kendi içimiz dedir. Sövmek yerine anlamayı inadına seçmek yerine sorgulamayı öğrenirsek. Öteki partiyi eleştirmek yerine kendi partimizi eleştirirsek bu işleri yine biz çözeriz! Siz başkalarının kötü huylu çocuklarını eleştirerek, suçlayarak, söverek kendi çocuğunuzun hatalarını düzeltemezsiniz. ÖNCE KENDMİZDEN KENDİ ÇOCUĞUMUZDAN BAŞLAYACAĞIZ!

Mustafa Yiğit

Editör: Serdar Yiğit